FATİH’İN TERSANESİ’ne
Otobüs Durağı Kadar Değer Verilecek mi?
Yıkılmak
suretiyle yok edilen Emek Sineması konusunda 22 Mayıs 2013 tarihinde Mimarlar
Odası’nda gerçekleştirilen bir toplantıyı izledim. Prof. Dr. Zeynep Ahunbay,
Prof. Dr. Cevat Erder, Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Başkanı Deniz
İncedayı, Yük. Mimar Mücella Yapıcı, ve Avukat Can Atalay’ın konuşmacı olduğu
toplantının diğer katılımcıları arasında, Yönetmen Erden Kıral, Yönetmen Pelin
Esmer, Yapımcı Enis Köstepen ve ünlü oyuncu Tuncel Kurtiz de vardı.
Toplantının
bitiminde, bir süre ayaküstü sohbet ederek görüş paylaşma imkanı bulduğum,
Türkiye ve dünyada kültür varlıklarının korunması alanının öncü isimlerinden
biri olan Prof. Dr. Cevat Erder(1),
2. Dünya Savaşı’nın hemen ardından Polonya’da bulunduğu günlere ilişkin bir
anısını paylaştı:
Nazi
vahşetinin nerede ise taş üstünde taş bırakmamış olduğu Varşova, savaş sonrası
yaralarını sarıyor ve Polonyalılar yerle bir olmuş bütün tarihi yapıları,
orijinallerine uygun onarıyor ya da yeniden inşa ediyorlar. Sayın Erder bu
kadar çok binanın bu kadar kısa sürede aslına tamamen uygun yenilenmesi
konusundaki hayranlığını ifade edince, açıklamışlar:
- Biz ‘korunması gereken tarihi-kültürel değer’ olarak
listelediğimiz binaların rölövelerini, mimarlık eğitimi alan öğrencilerimizi de
kullanarak çok önceden çıkarmıştık. Hepsinin projeleri zaten elimizde hazırdı.
Bu yüzden savaş biter bitmez hızla hepsini yenileme imkanımız oldu. Ama
bitirdiğimiz her binanın, tamamladığımız her eserin listedeki adının üzerini
maalesef çiziyor, onları ‘liste’den çıkarıyoruz. Çünkü onların artık
tarihi-kültürel herhangi bir değerleri kalmamış oluyor
Halen
UNESCO İzleme Komitesi ve ICOMOS Türkiye Ulusal Komitesi üyelikleri bulunan ve tüm
meslek yaşamı boyunca kentsel ve diğer çevresel tehditler altındaki kültürel mirasın korunması konusunda
acil önlemler alınmasına öncülük eden kampanyaların başlatıcısı ve yürütücüsü
olan değerli bilim adam Erder’in bu anlattıklarını, Taksim Gezi Parkı’na Topçu
Kışlası projesinin “tarihi değerlerin korunması ve ihya edilmesi” ile
savunulmaya çalışılması üzerine hatırladım.
Kuşkusuz
bu konuda, özellikle de bir tarih ve kültür kenti olan İstanbul için, Vatan
Caddesi’nin açılması sırasında yok edilen onlarca tarihi bina ve eser başta
olmak ve Mimar Sinan’a ait olanlardan başlanmak üzere kent tarihi ve kültürüne
saygısızlık olarak nitelenebilecek sayısız yıkımdan, tarih, doğa, kültür ve
çevre katliamından söz edilebilir. Bütün bunlar biliniyorken, Taksim Topçu
Kışlası ile ilgili ısrarın nedeni sorgulanabilir. Bu sorgulama, Topçu Kışlası
savunucularının tarihi ve kültürel değerlere karşı duyduklarını ileri
sürdükleri saygı konusundaki içtenlikleri açısından belki de bir mihenk taşı niteliğinde
olması nedeniyle yapılmalıdır da.
Ama
Sayın Cevat Erder’in o gün anlattıklarını göz önüne alarak baktığımızda, bunun
artık fazla bir anlam ifade etmediği de aşikar. Topçu Kışlası, Tarlabaşı,
Sulukule, Vatan Caddesi ve diğer “tarihe karışanlar”ın yerlerine tıpa tıp
benzerleri konsa dahi, kentin tarihi-kültürel değerleri listesinde artık üzerleri
-ne yazık ki- çizilmiştir.
* * *
Zaten
bizim anlatmak istediğimiz de bunlar değil…
Ele
almak istediğimiz konu, 23 Haziran 2013 tarihli bazı gazetelerde yer alan
haberden de anlaşıldığı üzere, önümüzdeki günlerde gerçekleşecek bir ihale ile artık
listeden çıkarılmak üzere olan başka bir değerimiz.
Fethin
hemen ardından Fatih’in emriyle kurulmaya başlanan Tersane-i Amire’nin, bugünkü
adıyla Haliç Tersaneleri’nin “turizme açılma” adı altında ranta kurban edilmek
istenmesine dikkat çekmek istiyoruz. Çünkü, 2 Temmuz 2013’de tekliflerin
alınacağı ihale ile dünyanın yaşayan en
eski ikinci tersanesi, başka bir örneği bulunmayan, 6 yüzyıla yaklaşmış bir
tarihi süreç boyunca -ve uzunca bir dönem sürekli yenilenmek suretiyle- gemi
yapım işlevini günümüze kadar sürdüren bu eşsiz endüstriyel arkeolojik SİT artık “tarihe karışmış” olacak.
Haliç'te gemi yapımından vazgeçmek, endüstriyel üretimi durdurmak; onu eşsiz kılan özelliği ortadan kaldırmak anlamına geliyor. İster liman, ister müze, ister içinde "deniz" olan herhangi bir tesis ya da işlev, gemi yapımı sürmedikçe bu özelliğin yitirilmesini, bu dünya mirasının kaybını önleyemeyecek.
* * *
Öğrenildiğine
göre, oluşabilecek tepkilerin bir bölümünün “Yat Limanı” adı konularak sözüm
ona “deniz” ile ilgili bir işlev yüklenmiş görüntüsü eklenmek suretiyle
yumuşatılmak istendiği projede, yat limanının kapasitesi sadece 70 tekne iken; ayrıca
400’er odalı 2 adet 5 yıldızlı otel, 1.000 kişilik cami, AVM, rezidanslar,
restoranlar, eğlence mekanları vb. yer alıyor.
Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın 29
Mayıs 2013’de Üçüncü Köprü’nün Temel Atma Töreni’nde yaptığı konuşma(2)nın
bir bölümünde
- Şimdi Haliç’te bugünlerde yeni bir ihaleye hazırlanıyoruz.
Ve bu ihaleyle de Haliç’imizin o maalesef
kabullenemeyeceğimiz bir yanı var ki; Camialtı Tersanesi (yıllarca orada
bulundum), Taşkızak Tersanesi…
sözleriyle başlayarak açıkladığı proje ile bir
yandan Haliç’in günümüze kadar el değmeden kalabilmiş son parsellerine de
“dokunulmuş” olurken; diğer taraftan, aslında çoktan hazırlanmış ve bir yerlerde bekletilmekte olan Okmeydanı Rantsal
Dönüşüm Projesi’nin “denize açılan kapı”sının gerçekleştirilmesi amaçlanıyor.
* * *
Projenin
gerçekleşeceği alanda yer alan bu iki tarihi tersanenin hangi özelliklerinin,
Sayın Başbakan’ın Haliç’in “maalesef kabullenemeyeceği” yanını oluşturduğunu,
-konuşmasında buna ilişkin herhangi bir açıklamaya yer vermediği için-
bilemiyoruz. Ama gemi mühendisliği mesleğine ve gemi yapımcılığına gönül
vermişler için, hem bu iki tersanenin hem de bu projenin “maalesef kabullenilemeyecek”
yanları belli ve yıllardır söyleniyor; yazılıp, çiziliyor.
Gemi
Mühendisleri Odası’nın arşivi, 10 Ağustos 1993 tarihli özelleştirme kararı ile
hız kazanan ve Tersane-i Amire’yi adım adım yıkıma doğru götüren süreç boyunca atılan
her yanlış adıma karşı yürütülen mücadelelerin belge ve dokümanlarıyla dolu.
· Tersanelerin kapatılmasının da içinde yer aldığı 5 Nisan 1994 kararları,
· Temmuz 1998’de kendisi törenle açılan ama kanatlarının açılması yıllarca
becerilemediği için Haliç Tersaneleri’ni yıkıma uğratan yeni Galata Köprüsü,
· Tersane
alanının 18 Nisan 2000’de lojman yapımı amacıyla İl Özel İdare Müdürlüğü’ne tahsis edilmesi kararı,
· Tersanenin
film platosuna dönüştürülmesi amacıyla Ağustos 2009’da başlatılan çalışmalar,
bu mücadelenin konusu olan belli başlı ve hemen ilk
akla geliveren olumsuz gelişme ve girişimler…
Örneğin Nisan 2000’de zamanın
Başbakanı Sayın Bülent Ecevit’e gönderilen mektupta şunlar dile getirilmiş:
- Kapatılmaları söz konusu olan tersaneler, başta kuru
havuzları ve bazı kızakları olmak üzere korunması zorunlu tarihi eserlere
sahiptirler. Bu nedenle, kapatma ve tahsis kararları, kaçınılmaz olarak tarihi
açıdan da önemli sorumluluklar yüklenilmesini gerektirmektedir. Gemilerini
karadan yürüten Fatih’in kurduğu tersanelerin, bir köprü kanadının -üstelik 21
yüzyılın eşiğinde- açılamamasına bağlı olarak kapatılma sürecine sokulmuş
olmasını, gelecek kuşaklar anlamakta zorluk çekecekler ve bu günlerin tarihi ve
kültürel mirasa saygı açısından değerlendirilmesinde olumsuz örnekler olarak
dikkate alacaklardır. Türkiye, açmayı beceremediği köprü kanadına, en büyük iki
tersanesini feda etme lüksüne sahip değildir. Alınmış ya da alınacak bazı
ekonomik önlemler, yanlışlığı görüldüğünde düzeltilebilir ya da geri
alınabilir. Oysa Camialtı ve Haliç tersanelerinin yerine yenilerinin konulması
ne yazık ki artık mümkün olamayacaktır.
Aynı dönemde yapılan başka bir
açıklamada ifade edilenler de şöyle:
- Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın kamu tersanelerine girdiği
günden bu yana bütün gelişmeler ve alınan her olumsuz karar, kurumsallaşmış
kamu tersanelerinin motor güç olabileceği gemi sanayii sektöründe endüstriyel
olanakların (istihdam, işgücü, teknoloji, Ar-Ge, ihracat, Türk deniz ticaret ve
ulaştırma filosunun gereksinimlerini karşılama vb.) heba edilmesi, yıkıma uğratılması sonucunu
doğurmaktadır. Kamu tersanelerinin şu an içinde bulunduğu durum, çöküş ve
çürüme olarak tanımlanabilir. Bunun da baş sorumlusu yıllardır bu işletmenin
politikalarını belirleyen ve söz konusu işletmeyi Özelleştirme İdaresi
Başkanlığı şemsiyesi altında tutan siyasi iktidarlardır.
Yukarıda
özetlenenler ve örneklenenler, gemi mühendislerinin ve Gemi Mühendisleri
Odası’nın “maalesef kabullenemediği” hususların tersanelerle ilgili olanları...
* * *
“Maalesef kabullenilemeyen”lerin
gündemdeki bu “yeni” projeye ilişkin olanları ise Gemi Mühendisleri Odası’nın 2009’da
askıya çıkarılmış olan 1/100.000 ölçekli İstanbul İl Çevre Düzeni Planı’na ilişkin itirazları arasında var. Gemi
Mühendisleri Odası’nın itiraz dilekçesinde ileri sürülen gerekçeleri, -İstanbul
Büyükşehir Belediye Meclisi tarafından da benimsenmiş ve nerede ise noktası
virgülüne kadar aynen kararda yer verilmiş olduğu için- 10 Mayıs 2011 tarih ve
947 sayılı Meclis Kararı’ndan aktarabiliriz:
- Haliç
Tersaneleri’nin Özelleştirme Yüksek Kurulu tarafından 2000 tarihli kapatma kararı;
Genelkurmay Başkanlığı’nın “mevcut kapasite ve kabiliyetlerinin muhafaza
edilmesinin yurt savunması ve güvenliği açısından gereklilik olduğu”na işaret
eden 27.10.1994 tarihli yazısı gerekçe gösterilerek Danıştay 13. Dairesi’nin
2005/9755 E, 2005/6279 K ilamları ile iptal edildiği göz önünde tutulduğunda;
Plan’ın tersanelerin kapasite ve
kabiliyetlerini değiştiren her kararının anılan mahkeme kararına aykırılık
oluşturacağı açıktır.
- Haliç
Tersaneleri’nin “sinema platosu”na dönüştürülmesini amaçlayan “kültür
projeleri” neticesinde yolcu gemilerinin inşa, bakım ve onarımlarının nerelerde
yapılacağı açıklanmamıştır.
- Dünyanın yaşayan en
eski ikinci tersanesi olan Haliç Tersaneleri’nin özellikle tarihten gelen üretim ve eğitim fonksiyonlarını devam ettirmek üzere
yeniden yapılandırılması gerekmektedir.
- Haliç
Tersaneleri’nin yalnızca müze, kültür merkezi gibi başka amaçlarla kullanılması “endüstriyel arkeolojik SİT”in “kültür
adına” kaybedilmesine neden olacaktır.
Sonuçta, 1/100.000 ölçekli İstanbul
İl Çevre Düzeni Planı’nda Haliç Tersaneleri ile ilgili olarak yer alan Plan
Notu, Gemi Mühendisleri Odası’nın itirazı ve talepleri doğrultusunda
değiştiriliyordu. İlk taslakta “kısmen” sürdürüleceği belirtilen “tersane işlevleri”,
kabul edilen Plan Notu’nda tamamen korunuyor; daha önce yer verilmeyen “üretim”
fonksiyonu da bu değişiklikle Plan’a ekleniyordu:
- Tarihi, kültürel ve
mimari değerlere sahip olan Haliç, Aynalıkavak, Taşkızak ve Camialtı
Tersaneleri yolcu vapurlarının üretim
bakım ve modernizasyonu gibi çalışmalarla k ı s m e n
tersane işlevini sürdürecek; bu tersanelerde tarihten günümüze gemi yapım
tekniklerinin uygulamalı olarak öğretildiği ve sergilendiği, turizme açık
müzecilikle ilgili tesisler, bilim-sanayi müzesi, kültür merkezleri gibi
kullanımlar yer alabilecektir
* * *
TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent
Şubesi ÇED Danışma Kurulu Sekreteri Yüksek Mimar Mücella Yapıcı, Haliç'in dünya
kültür mirası alanı olduğunu vurguladıktan sonra,
- Projenin yapılacağı alan çok önemli bir alan, oradaki
tersaneler endüstriyel miraslarımızdan. Koruma imar planlarında o bölgeye böyle
bir kapalı liman projesinin öngörülmediği son derece açık. Ancak maalesef Kıyı
Yönetmeliği'nde yapılan değişikliklerle bütün önemli kıyılarımız bu şekilde
yapılaşmaya teslim ediliyor. Haliç kıyısında böyle bir proje affedilemez.
- O bölgede yapılacak bir projeden sadece Türkiye'nin değil,
bütün dünyanın haberdar olma ve projeye dair söz söyleme hakkı mevcuttur.
- Türkiye'nin en önemli alanlarından birine düşünülen bu
projenin kamuoyunda tartışılmadan yap-işlet-devret modeliyle gizlice ihaleye
çıkılması kabul edilemez.
diyor. TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube
Sekreteri Akif Burak Atlar ise projenin imar planlarına aykırı olduğunu belirterek, tepkisini
- Bakanlıkların İstanbul'un gündemine soktuğu bir projeyle
daha karşı karşıyayız. İstanbul gibi bir kentte bütüncül bir planlama yaklaşımı
olması gerekiyor
sözleri ile dile getiriyor(3).
* * *
Haliç
Yat Limanı adı verilen bu girişim, -yıllar önce “tarihe karışmış” olan ve
aslına ne kadar uygun olduğu bile kuşkulu bir projeyle Gezi Parkı’nın yerine
kondurulmak istenen Taksim Topçu Kışlası konusunda “tarihi ihya etme”
gerekçesinin ileri sürülmeye çalışıldığı bir dönemde- Haliç kıyısında nasılsa
elde kalabilmiş olan son tarihi değerlerin taammüden
yok edilmesi anlamına geliyor.
Büyükşehir
Belediye Başkanı Sayın Kadir Topbaş’ın, kameraların önünde Gezi Parkı’ndan
verilen “mesajı aldıkları”nı, gerekli
dersleri çıkardıklarını ve “artık bir otobüs
durağının yerini değiştirirken bile halka danışacaklarını” ifade ettiği
hatırlanacaktır. Bu durumda, sadece İstanbul’un değil, dünyanın yaşayan en eski
endüstriyel tesisi ve en önemli tarihi-kültürel değerlerinden biri olan
Tersane-i Amire’nin yok olmasına neden olacak bu ilk adım konusunda, Sayın Büyükşehir
Belediye Başkanı’nın nasıl bir tavır alacağı merakla bekleniyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder