TİTREŞİM SORUNU ÇÖZÜLDÜ MÜ?


TİTREŞİM SORUNU ÇÖZÜLDÜ MÜ?
İTÜ Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi’nin efsane hocalarından Prof. Dr. Selim PALAVAN, "Mekanik Titreşimler" adlı ders kitabının önsözünde, bir meslektaşına atfen “Mühendisin meslek yaşamı boyunca çözmekle uğraşacağı iki problemin birinin titreşim diğerinin ise maaş olduğu”na işaret ediyordu. Günümüzde İstanbul’da gerçekleştirilen çeşitli yapım, tadilat, restorasyon çalışmalarında ortaya çıkan gelişmeler, hocamızı doğruluyor.
Haliç Köprüsü Neden Çöktü başlıklı yazımızda, köprüdeki 17 cm.lik çökmenin nedenini ve yapımı sürmekte olan METRO KÖPRÜSÜ’nün kazık çakma işlemlerinin doğurduğu titreşimler ile bir ilişkisi bulunup bulunmadığını sormuştuk.


Çevrede mevcut diğer yapıların bu titreşimlerden etkilenip etkilenmediği ve özellikle Tersane-i Amire'nin önemli parçalarından biri olarak en önemli tarihi yapılardan ve çok yakındaki Haliç Tersanesi’nin,
- kazık çakma işlemlerinin doğurduğu titreşimi hissedip hissetmediği;
- tersanenin tarihi taş havuzlarının taban ve duvarlarında çatlaklar oluşup oluşmadığı, bunun düzenli olarak izlenip izlenmediği;
- havuz kapak ağzı açıklıklarında bir değişim olup olmadığı; bunun sürekli ve düzenli olarak ölçülmek suretiyle kayıt altına alınıp alınmadığı
ise; diğer sorularımız arasındaydı.
*   *   *
Bu yazının ardından aldığımız duyumlar ve ulaşan bazı bilgilerden,
  • METRO KÖPRÜSÜ kazıklarından etkilenen yapılar arasında Süleymaniye Camii’nin de olduğunu;
  • Azapkapı’daki Sokullu Mehmet Paşa Camii’nde 5 cm.lik kayma tespit edilerek sağlamlaştırma işlemlerine başlandığını;
  • Fener’deki, Demir Kilise olarak da bilinen Sveti Stefan Bulgar Kilisesi’nin, titreşimlerden etkilenmesi nedeniyle restorasyona alındığını
öğrendik.

  • Beşiktaş’ta Deniz Müzesi yanındaki Eski Tütün Deposu’nun sualtı oteline dönüştürülmesi için  yürütülen çalışmalar nedeni ile Başbakanlığın Dolmabahçe’deki Çalışma Ofisi’nin duvarlarında çatlamalar meydana geldiği ve onarıldığı bilgisi ile
  • Beşiktaş İnönü Stadı için öngörülen yeni stad projesinin Dolmabahçe Sarayı için tehdit oluşturacağı iddiaları da
yakın geçmişte medyada yer alan diğer örnekler...



*   *   *
Bu örneklerin tümü, yapım, onarım, tadilat, restorasyon gibi süreli çalışmaların yarattığı titreşimin geçici etkileri ile ilgili. Yani, işlem tamamlanınca -artık herhangi bir titreşim de söz konusu olmadığı için-  onarım, güçlendirme vb. uygulamalarla, etkilenmiş olan yapılarda ortaya çıkmış olan sorunlar kısmen ya da tamamen giderilebiliyor.

Ama Metro gibi yapımın süreli ama titreşimin kalıcı olduğu örneklerde,  bu sorun tesis işletmeye alındığında -üstelik bu kez daha önemli ve tehlikeli bir başka boyutta- ortaya çıkıyor.

70’li yıllarda İstanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi’nin (şimdiki adıyla Yıldız Teknik Üniversitesi) dergisinde, -Gemi Mühendisleri Odası'nın Fındıklı'daki eski binasının tam karşısında yer alan- Molla Çelebi Camii’nin, hemen yanıbaşındaki taşıt trafiğinin yarattığı titreşim nedeni ile zarar gördüğüne ilişkin bir bilimsel araştırma okuduğumu hatırlıyorum. Sirkeci-Halkalı Banliyö Treni'nin doğurduğu titreşimler yüzünden sürekli olarak kayan Küçük Ayasofya Camii’nin 2004’de restore edilerek güçlendirilmesi ise yakın geçmişteki örneklerden biri.

*   *   *
Burada, bazı eski ve tarihi yapıların sağlamlaştırma vb. işlemler yoluyla korunmasının mümkün olabildiğini söylemeliyiz. Ama bazı yapılar için böyle bir çözümün nerede ise imkansız olduğu da bir başka gerçek. Bu açıdan en bilinen örnek, Eminönü-Sultanahmet Raylı Sistemi’nin titreşimlerinden etkilenen ve üzerinde gerçekleştirilecek herhangi bir işlemle korunması mümkün olmayan Basilica Sarnıcı (günümüzde bilinen adıyla Yerebatan Sarayı) idi. Bu nedenle de bizatihi raylı sistem üzerinde titreşim giderici/azaltıcı çözümler uygulanması gerekiyordu ve öyle yapıldı.
*   *   *
Tekrar başa dönersek: Bugüne kadar Haliç Köprüsü Neden Çöktü başlıklı yazımızla sorduğumuz soruların doyurucu yanıtlarını veren bir yetkili çıkmadı. Aldığımız duyumlar, sadece havuz kapak ağzı açıklıklarının zaman zaman ölçüldüğü yönünde. Bunu olumlu bir gelişme olarak değerlendirmekle birlikte, sonuçlarının kamuoyu ile paylaşılmasının da gerekli olduğunu ayrıca hatırlatmakta yarar görüyoruz.

Kuşkusuz bu işlemin Metro ve Metro Köprüsü inşaatı süresince düzenli olarak sürdürülmesi de yararlı ve çok önemli. Ama, az önce örnekleri ile aktardıklarımız, sadece ölçüm yaparak kayıt altına almanın yeterli olmadığını ortaya koyuyor. Çünkü özellikle sistemin işletmeye alınmasından sonra saptanacak bir tehlikenin giderilmesi için iş işten çoktan geçmiş olacak. Bu durumda önceki sorularımıza yenilerini eklememiz gerekiyor:
- Metro ve Metro Köprüsü, işletmeye alındığında ortaya çıkması kaçınılmaz olan titreşim ve çevresindeki eski tarihi yapılar üzerinde yaratacağı olumsuz etkiler ile bunun giderilmesi için yapılması gerekenler bilimsel çalışmalarla saptanmak suretiyle mi projelendirildi?
- Yoksa örneğin Tersane-i Amire gibi, kuruluştaki işlevini (gemi yapım ve onarımı) 557 yıldır hala aynen sürdüren ve bu yanı ile dünya üzerinde ikinci bir örneği bulunmayan eşsiz bir dünya mirasını ortadan kaldırmak; zaten aslında artık bir “yaşayan müze” durumunda olan bu bölgeyi “müze” kisvesi altında değiştirmek, dönüştürmek;  “çay bahçesi”, “lokanta”, “belediye sosyal tesisi”, “sinema platosu”, “müze”, sözüm ona “eğitim tesisi”, kısaca içinde üretimin sözü edilemeyecek ama rantın mutlaka var olduğu her ne varsa yerine onu geçirmek için yıllardır çaba sarfedenlerin başka ve yepyeni bir “proje”si ile mi karşı karşıyayız?


1 yorum:

Adsız dedi ki...

Yanılmıyorsam, şimdiki Galata Köprüsü Dalan Belediye Başkanı iken yapılmağa başlandı. O zamanlar halen de çalıştığım şirketin yeri tam Karaköy’ün merkezinde idi. Köprü ayakları çakılırken ortalama her 10-15 saniyede bir her tarafın ve bulunduğumuz binanın zangır-zangır sallandığı ( titreştiği ) bugünkü gibi gözümün önündedir.
Çakma esnasında beni esas endişelendiren ilk şey kazıkların burnunun dibindeki Eminönü YENİ CAMİ’ dir. Caminin olduğu zeminin de titreştiğini ve koca caminin adeta titrediğini hissetmemek için insanın enayi olması lazımdı.
Allah’tan önemli bir arıza çıkartmadı veya yıkım filan yapmadı, minareleri filan çökmedi, ama eminim, yetkililer mutlaka saklamıştır, mutlaka kalıcı izler bırakmıştır.

Bu tecrübeyi bizzat günlerce yaşadığım için yazayım dedim. Galiba o günkü gazetelerde Yeni Cami çökecek diye yazılar çıktı, ama yetkililer her zamanki gibi klasik “korkacak bir şey yok” dediler ve olayı örtbas ettiler.