SUHULET’in Düşündürdükleri…

SUHULET’in Düşündürdükleri…

DENİZ HABER AJANSI’nda bir süre önce yer verilen “Dünyanın İlk Arabalı Vapuru: SUHULET” başlıklı yazı[1], bir tarihsel dönemin gemi yapımcılığı ve denizciliğimiz açısından önemli köşe taşlarından birini bizlere bir kez daha hatırlatıyor.
Yazıda dikkat çekmeyi istediğim husus ise, "resimlerini İstanbul’da çizdiren Hüseyin Haki Efendi, bu çizimleri İngiltere’ye gönderdi. İngilizler bu tasarıma hayran kaldı ve şaşkınlıklarını gizleyemedi" ifadeleri...
İngilizlerin gerçekten şaşırıp şaşırmadıkları bir yana, burada önemli olan, “çizimler”in İstanbul’da hazırlanıp İngiltere’ye gönderilmiş olması… Çünkü bu ifadeler bize, o dönemde Osmanlı’nın sahip olduğu teknik bilgi birikiminin buna imkan tanıyacak düzeyde gelişmiş olduğunu gösteriyor.
Bundan daha da önemli olan ve altı kalın çizgilerle çizilmesi gereken husus ise, dönemin Şirket-i Hayriye yöneticilerinin dışarılara “inceleme heyetleri” gönderip, başkalarının projelerini kopyalamak (ya da satın almak) yerine; doğrusunu yapmış, yani kentin ve kentlinin ihtiyaçlarını karşılayacak yepyeni bir gemi tasarlamayı öngörmüş ve bunu gerçekleştirmiş olmaları…
SUHULET ile ilk kez ortaya çıkan “araba vapuru” konseptinin, yaklaşık 1,5 asrı aşarak ve gelişip  yetkinleşerek günümüze kadar ulaşmış olması, bu “çizim”e ayrıca daha farklı özellikler de yüklüyor…
*      *      *
Burada şu noktaya da değinmeliyiz:
Bugün araştırmacılar eğer biraz çaba sarf ederek “ilgilisi”ni bulur ve başvururlarsa; çok büyük olasılıkla, SUHULET’in Hüseyin Haki Efendi’nin İngiltere’ye gönderdiği “çizim”lerine de ulaşabilirler. SUHULET’i inşa eden tersanenin yerinde yeller esiyorsa da, İngilizlerin “hayran kalıp şaşkınlıklarını gizleyemedikleri” bu özgün tasarımı, “dünyanın ilk arabalı vapuru”nun projelerini gözleri gibi koruyup saklamış oldukları kesindir.
*      *      *
Peki, aynı şeyi sonraki yıllarda kendi tersanelerimizde inşa ettiğimiz diğer gemilerimiz için de söyleyebilir miyiz?
Cumhuriyet döneminin ilk gemisi GÖLCÜK tankerinin, yapılabilmesi için yeni kızak inşa edilen, indirilebilmesi için ilk kez kızak yağı üretilen KARTAL araba vapurunun, iki parça olarak Camialtı Tersanesi’nde inşa edilip Tatvan’da birleştirilen İKİ NİSAN’ın, 6.500 DWT’luk ilk gemimiz ABİDİN DAVER’in; dizel motorlu ilk araba vapurları HAREM’in, EMİNÖNÜ’nün,  SALACAK’ın; çıtayı 12.500 DWT’a yükselten AMİRAL ŞÜKRÜ OKAN’ın, yandan çarklı KARAMÜRSEL’in; İSTANBUL, YEŞİLADA, BANDIRMA, TEKİRDAĞ, BOZCAADA feribotlarının, başka bir deyişle Cumhuriyet dönemi gemi mühendisliği tarihinin köşe taşı niteliğindeki gemilerimizin projelerine bizlerin de İngilizlerin SUHULET’e göstermiş olabilecekleri özeni göstermiş olabileceğimizi umuyor muyuz?
Bırakalım “eski”leri, daha son dönemlerin gemileri olan SEDEFADASI, İNCİBURNU, BOSTANCI vapurlarının, uluslararası kurallara tam uygun inşa edilen öncü gemiler PREVEZE, ÇALDIRAN, MOHAÇ, NİĞBOLU, AĞRI, ARTVİN, ANTALYA ve ANTAKYA kosterlerinin, 18.000 DWT’luk BİTLİS, BURDUR, BOLU dökme yük gemilerinin, 5.500 DWT’luk ilk yarı-konteyner gemilerinin, BAKÜ, AŞKABAT “passat” tipi çok maksatlı konteyner gemilerinin ve inşa edildiği dönemin yüksek teknolojisini taşıyan İSKENDERUN feribotunun projeleri,  Kıbrıs Barış Harekatı sonrası konulan ambargo nedeniyle hayata geçirilmesi ne yazık ki mümkün olamayan, ülkemizin o büyüklük ve özellikteki ilk özgün tasarımı KRUVAZİYER TİP YOLCU GEMİSİ’ne ait çizimler, acaba nerede, hangi karanlık depolarda çuvallar içinde çürümeye terkedilmiş durumda?…
*      *      *
İstanbul’un fethinin ardından 1455 yılında Fatih’in emri ile kurulan ve gerek Osmanlı, gerekse Cumhuriyet döneminde sürekli yenileştirilerek ve geliştirilerek günümüze ulaşan TERSANE-İ AMİRE’nin en önemli iki bölümünün (Taşkızak ve Camialtı Tersaneleri) yap-işlet-devret modeli ile HALİÇPORT olarak anılan Haliç Yat Limanı ve Kompleksi Projesi ile otel, yat limanı, lokanta vb. inşa edilmek üzere özelleştirilmiş oldukları ve daha önce tanık olunan sayısız uygulamadan, bu tür durumlarda tarihi-kültürel değerlere karşı ne denli umursamaz hatta hoyratça davranıldığı kamuoyunca çok iyi biliniyor.
Oysa bu tersanelerin -başka bir çok şeyin yanı sıra- ülkemiz gemi yapımcılığı ve gemi mühendisliği tarihi açısından önemi, herkesçe çok iyi bilinmesi gereken bir husus….
Her şey bir yana, Mühendishane-i Bahri-i Humayun’un bu alanda kurulmuş ve yer almış olması; Camialtı Tersanesi’nin 70’li yılların başından itibaren ülkemizin “gemi tasarım merkezi” olarak planlanmış, düzenlenmiş ve yıllarca uygulanmış olması; gemi yapımcılığımızın kilometre taşları olan sayısız geminin tasarım ve inşaatlarının bu tersanelerde gerçekleştirilmiş olması; kızağından atölyesine, tornasından kreynine, endazehanesinden ve resimhanesinden arşivine kadar içlerinde yer alan her şeyle birlikte tersanelerin mesleğimiz ve sektörümüz açısından korunması gereken değerler olarak görülmesi için yeterli….
Bu açıdan, özellikle Camialtı Tersanesi’nin gemi mühendisliği mesleği açısından tarihi değer taşıyan “proje arşivi”ne sahip çıkılmasının; TMMOB Gemi Mühendisleri Odası’nın yanısıra, İTÜ Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi, YTÜ Gemi İnşaatı ve Denizcilik Fakültesi ve Piri Reis Üniversitesi Mühendislik Fakültesi başta olmak üzere; ilgili üniversite, fakülte ve yüksek okullarımız açısından tarihsel bir görev özelliği taşımakta olduğunu bir kez daha hatırlamakta ve hatırlatmakta yarar var….


Hiç yorum yok: