Gemiyi Tersaneden Dersaneye Taşıyan Adam: Ord. Prof. Ata Nutku

Gemiyi Tersaneden Dersaneye Taşıyan Adam
Ord. Prof. ATA NUTKU


DENİZ MECMUASI için benden değerli hocam Ord. Prof. Ata Nutku konusunda bir yazı istendiğinde, hiç tereddütsüz “evet” dedim, ama hemen ardından da düşünmeye başladım...
Ne yazacaktım?
Öyle ya, aramızdan ayrılalı 24 yılı aşmış; ölümünden sonraki bu süre içinde hakkında sayısız yazı yazılmış, dahası kitaplar yayınlanmıştı. Yüzlerce öğrencisinden biri olarak ben bile, sayısını hatırlayamadığım yazı ya da sohbette onu anmış; elimden geldiğince anlatmaya, anısını yaşatmaya, genç meslektaşlarıma aktarmaya çalışmıştım.
Zaten onu bütün yönleriyle ve ayrıntılarıyla anlatmaya kalkmak, değil bir makale ya da dergiye, kitaplara bile sığmayacağı için pek mümkün de değildi.

En iyisi önce biraz arşiv karıştırmalı, okumalı ve daha önce çok derinliğine ele alınmamış yanlarından birini, bir öğrencisinin gözünden anlatmaya çalışmalıydım. İlk olarak da -biraz da tekrara düşme ihtimalini en aza indirmek için- kendi yazdıklarımdan başlamakta yarar vardı.
Aradığım yanıtı, geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz Özden Örnek’in MİLGEM’İN ÖYKÜSÜ kitabı üzerine kaleme almış olduğum Milgem’e Varan Yolun Başlangıcı: GÖLCÜK TANKERİ[[1]]ni okurken buldum.
Orada şöyle demiştim:
MİLGEM’in Öyküsü ve daha sonra üzerine yazılanlar, yıllar öncesine, üniversite günlerimize götürdü. 68’in İTÜ Gemi Mühendisliği öğrencileri olarak bizler, Özden Örnek’in anlattıklarına çok benzeyen öyküler dinleyerek, onlardan dersler çıkarıp öğrenerek okuma şansı yakalamış bir kuşağın mensuplarıydık. Ord. Prof. Ata Nutku’nun yani hem bizlerin hem de bizleri yetiştiren diğer hocalarımızın hocasının öğrencileriydik. Sadece mesleğimizi değil, GÖLCÜK tankerinin, ATAK mayın gemisinin, 2.500 tonluk Yüzer Havuz’un yoktan var edilişlerini ilk ağızdan öğrenerek gemi mühendisi olmuştuk. Haliç Tersanesi’nde KARTAL araba vapurunun indirildiği kızağın nelere karşın inşa edildiğini, deniz inişte kullanılan ve Türkiye için bir ilk olan kızak yağının nasıl imal edildiğini dinlemiş, kendimize örnek almıştık. MİLGEM’in Öyküsü işte bu yüzden hiç yabancı gelmedi bize…”
Bu durumda, kim bilir kaçıncı kuşaktan öğrencisi olarak bana düşen de -herhalde- ondan “öğrendiklerim” olmalıydı. Onun meslek yaşamının en büyük bölümünü oluşturan “öğretmen” yanından, gemi mühendisliği eğitimine ilişkin çabalarından bazı kesitler sunmak en doğrusu olacaktı[[2]].
*     *     *     *     *
Gemi yapımcılığımıza eğitim yönünden esas katkısı akademik yaşama geçişi ile başlamış olmakla birlikte, aslında Ata NUTKU’nun “öğretmen”liği 1943’de bugün İstanbul Teknik Üniversitesi olan Yüksek Mühendis Mektebi’nde görevlendirilmesinden daha öncelere dayanır. Gölcük Yağ Tankeri’nin inşası sırasında, henüz yeni bir tersane olarak yeterli personeli mevcut olmayan Gölcük Tersanesi için zorunlu olarak gemi inşa işçisi yetiştirmeye girişmiş ve bunu daha sonraki yıllarda da büyük bir istekle sürdürmüştür. 19 Kasım 1945 tarihli Vakit gazetesinde Nutku’nun o güne kadar 1.500 eğitimli tersane işçisi yetiştirmiş olduğunu okuyoruz. Emekli olduktan sonra başladığı, sonucunda Amerikan Patent Ofisi’nden patent de aldığı ve “döneysel makina” adını verdiği döner pistonlu motorun prototipini 80’li yılların başlarında İstinye Tersanesi Makina Atölyesi’nde imal ederken özel olarak eğittiği işçilerin bir bölümü bugün hayatta olmalıdır.
1943 yılında Taşkızak Tersanesi’ni ziyaret eden dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, tersaneyi ve kızağa yeni konmuş 3.500 tonluk tankeri, inşa halindeki 2.500 tonluk yüzer havuzu gezer; gemi yapımcılığımızın ve tersanelerimizin durumu hakkında bilgiler alır. Yüksek Mühendis Mektebi’nde Gemi İnşaatı Şubesi’nin açılması yeni kararlaştırılmıştır[[3]] ve İnönü Binbaşı Ata Nutku’dan yakın arkadaşı ve dostu Binbaşı Muhittin Etingü ile birlikte, yeni açılacak bu bölümde öğretim görevlisi olarak ders vermelerini ister[[4]].
Prof. Dr. Mesut Savcı’nın anılarından[[5]], Gemi İnşaatı Şubesi için ilk teklifin Berlin Teknik Üniversitesi’nde Prof. Horn’un baş asistanlığını yapmakta olan Gemi İnşaatı Yüksek Mühendisi Harun İlmen’e yapıldığını; İlmen’in büyük bir kitaplık, dershane ve laboratuvar talep ettiğini -o zamanın yasalarına göre kendisine verilebilecek “öğretim görevlisi” unvanı ile ödenebilecek mühendis aylığının düşüklüğüne ek olarak- bu taleplerin yerine getirilmesinin zaman alacağını öğrenince teklifi reddettiğini öğreniyoruz. Savcı’nın anlatımına göre, Cumhurbaşkanı İnönü bunun üzerine bir Gölcük Tersanesi ziyaretinde mühendislerle sohbet ederken “ben gemi inşaatı şubesini Harun’suz da açarım” der.
İnönü’nün bu sözleri söyleyebilmesini sağlayan güven duygusunun kaynağı, kuşkusuz Cumhuriyet’in ilk gemisi Gölcük Yağ Tankeri’ne ek olarak, Taşkızak Tersanesi’ni ziyareti sırasında kızakta gördüğü 3.500 tonluk Tolunay tankeri, 2.500 tonluk yüzer havuz gibi 10 yıl kadar önce hayal edilmesi bile söz konusu olmayan büyük başarılardı. Ata Nutku’nun ifadeleriyle “memleketin en kara günlerini yaşadığı, gelecek hakkında endişe duyulan, tersane ocaklarının sönmüş ve terk edilmiş halde olduğu[[6]] günlerden, genç Cumhuriyet’in artık her alanda olduğu gibi gemi yapımcılığında da hızla çağdaş uygarlık düzeyine yöneldiği bir döneme ulaşılmıştı.
Ata Nutku 30 yılı aşan hocalık döneminin ardından aktif üniversite yaşamından ayrılırken, İTÜ Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi’nde 11 Aralık 1974’de düzenlenen “jübile”sinde[[7]], onun için bir dönüm noktası oluşturan İnönü ile bu önemli görüşmesini de anlatmış[[8]]:
Aslında gemi inşaatı şubesinin açılması, zamanın Cumhurbaşkanı İnönü’nün Taşkızak Tersanesi’ne komutanlarla birlikte yaptığı bir ziyarette kararlaştırılmıştı. İnşa etmekte olduğumuz 3.500 tonluk tankerin etrafında 4 torpido şalopası ve tenderle 2.500 tonluk yüzer havuzun kızaklarda yükselen çelik iskeletleri üzerindeki hummalı faaliyet, ecdattan kalma bu mesleğin ancak ilim-bilim yolu ile kalkınabileceğine İnönü’nün inanışı idi…”
İnönü’nün inandığı şeyin, sadece “ecdattan kalma bu mesleğin ancak ilim-bilim yolu ile kalkınabileceği” değil; önündeki örneklere bakarak, Nutku gibi, Etingü gibi değerlerin bunu başarıyla gerçekleştirebileceklerine kanaat getirmesi olduğunu bugün çok daha iyi anlıyoruz. İTÜ Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi’nin bugün ulaşmış olduğu imkanlara onun sağladığı katkılardan biliyoruz ki Ata Nutku, görevi kabul için kitaplık, dersane, laboratuvar vb. şartları koşan değil, "vazifeye atılmak için içinde bulunduğu vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyen" ve var olan eksiklerin giderilmesini de işinin bir parçası olarak gören bir görev anlayışının sahibidir.
Nutku 1943’de deniz yarbayı üniformasıyla girdiği İTÜ Gümüşsuyu binasında, “Türkiye’de Gemi İnşaatı” başlıklı konferansıyla Tersane-i Amire’yi anlatarak akademik yaşamına ilk adımını atar.
Açılan yeni şubenin ilk 7 öğrencisinden biri olan Prof. Dr. Kemal Karhan, Yüksek Mühendis Mektebi’nin Teknik Üniversite oluşunu, yeni kurulan Gemi İnşaatı Şubesi’ni nasıl seçtiklerini, Ata Nutku ile ilk karşılaşmalarını ve Mühendishane-i Bahri-i Hümayun’dan yıllar sonra, ilk gemi mühendisliği dersini -hem de daha mesleki eğitime adım attıkları ilk gün- nasıl almaya başladıklarını, nerede ise o anı yeniden yaşayarak şöyle aktarıyor[[9]]:
Bizler bugün İTÜ olarak bilinen kuruluşa girdiğimizde adı Yüksek Mühendis Okulu idi ve Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı idi. Ülke çapındaki itibarı en yüksek düzeyde bulunuyordu. Üniversite olarak da sadece İstanbul Üniversitesi bulunuyordu.
  O dönemde öğrenciler her yıl 20 gün askerlik kampı yaparlardı. 1943 yılında kamp Ayazağa’da idi. Bir gün bizleri alıp Gümüşsuyu’nda okula getirdiler. Meğer Teknik Üniversite olmuşuz…
Bizimki Makina Fakültesi idi ve Dekan en güçlü hocalardan Ratip Berker idi. Öğretim başladığından kısa bir süre sonra ilan tahtasında Gemi İnşaatı Şubesi’nin kurulduğunu, katılmak isteyenlerin öğleden sonra 2’de Galata Köprüsü’nün Haliç İskelesi’nde hazır bulunmalarını bildiren bir yazı asıldı...
  İki yıl beraber okumuş fakat başvuru yönünden birbirinden habersiz 7 arkadaş, o gün kendimizi Haliç İskelesi’nde bulduk. Biraz sonra güler yüzlü bir bahriye subayı yanımıza geldi ve kendisini Binbaşı Ata Nutku diye tanıttı...
  Ata bey bizleri beklemekte olan römorköre buyur etti ve Taşkızak Tersanesi’ne gittik. Yolda römorkörün aksamının isimlerini söylemekle, İTÜ’de gemi inşaatı eğitimi fiilen başlamış oldu...

Bu, aynı zamanda Ata Nutku’nun da Yüksek Mühendis Mektebi Gemi İnşaatı Şubesi’nde ilk dersidir. Hocalığa “gemi elemanları” dersi ile başlayan Nutku, o dönemde ayrıca Deniz Harp Akademisi’nde ve Yüksek Denizcilik Okulu’nda da “gemi inşa” öğretmenliği görevi yürütmektedir.
*     *     *     *     *
Yaklaşık 30 yıl kadar sonra, 1971’in Eylül ayı...
Okulumuz yeni açılmış, 5 yıllık Makina Fakültesi Gemi Şubesi’nin 4. sınıfının öğrencisiyiz. Üç yıl boyunca öğrendiklerimizi kağıt üzerine dökmenin zamanı gelmiş, ilk “proje”mizi yapacağız.
Ders programları asıldığında “Gemi İnşaatı Proje I” dersimizin karşısında Amerika’dan bir yıl kadar önce dönmüş olan Ord. Prof. Ata Nutku’nun adını okuyoruz ve sınıfı bir telaş alıyor...
Hocanın belki henüz yüzünü dahi görmüş değiliz. Kafamızda onunla ilgili tek resim, bir önceki 67 girişlilerin bu dersi ondan almaya itiraz etmiş ve ders hocasının değişmesini sağlamış olmaları… Fazla uzun sürmeyen bir tartışmadan sonra, bizden öncekiler gibi yapmama görüşü sınıfta ağırlık kazanıyor.
Birkaç gün sonra da ilk proje dersimiz var ve sanırım dersin hangi dersanede yapılacağı gibi basit bir soru için “Gemi İnşaatı II Kürsüsü” yazılı odanın kapısını çalıp, beklemeden içeri giriyorum. Hoca masasının başında bir şeyler yazmak ya da çizmekle meşgul. Hiç sesimi çıkarmadan, sormak için kafasını kaldırıp bakmasını bekliyorum. En az 15 ya da 20 dakika geçiyor, hoca ben yokmuşum gibi işine devam ediyor. Acaba ne yapsam, artık sessizce çıksam mı diye düşünmeye başlarken, kafasını işinden kaldırmadan gözünün ucuyla şöyle bir bakıyor ve sert bir sesle neredeyse haykırıyor: “Çık dışarıııııı...”

Ata hoca ile bu ilk karşılaşmamızın bende ve sınıf arkadaşlarımda yarattığı duygu, aklımıza getirdiği ilk şey, “acaba biz de önceki sınıf gibi mi yapsaydık?” olmuş, ama kısa sürede hocayı tanımaya başladıkça, bu duygu silinip gitmişti.
Kendi adıma ben, o gün sınıf olarak hayatımızın belki de en önemli doğru kararlarından birini vermiş olduğumuzu düşünüyorum. 67’li arkadaşlarımızın da “Ata Nutku’nun öğrencisi olma şansı”nı ellerinin tersi ile itmiş olmanın pişmanlığını yıllar sonra da olsa duymamış olmaları mümkün değil.
*     *     *     *     *
Biraz önce Prof. Dr. Kemal Karhan’ın anlattıklarından, hocanın ilk dersine daha yolda Taşkızak Tersanesi’ne römorkörle gidilirken başlamış olduğunu okumuştuk. Onun en büyük özelliği de zaten buydu. Yanında öğrenecek birini bulduğu her zamanda ve her ortamda “öğretme”ye başlardı. Zamanının büyük bölümünü üretmekle geçirdiği için de en çok ürettiğini ve tabii ki üretmeyi öğretirdi.
Ata Nutku sadece “Gemi Yapan Adam” değil; öğrencilerinden Prof. Dr. Teoman Özalp’ın TRT’de 1994-1996 yılları arasında yayınlanan “Cumhuriyete Kanat Gerenler” adlı programın Ata hoca ile ilgili 124. bölümünde söylemiş olduğu gibi, ayrıca Gemiyi Tersane’den Dersane’ye Taşımış Adamdı. Bu yönüyle de dönemimizin efsane İTÜ Öğrenci Birliği Başkanı Harun Karadeniz’in kitabına ad olarak koyduğu “Eğitim Üretim İçindir” ilkesinin mükemmel bir örneğini oluşturuyordu.
Prof. Dr. Kemal Karhan, Ata Nutku’nun “bir hoca olarak yetişmiş olmaması nedeniyle” (başka bir deyişle üretimin içinden gelmiş olduğu için) “sınıfa kitaplar getirerek dersi onların üzerinden anlattığını” ve bunun kendilerine o zaman geçerli olan ders notları üzerinden öğrenme yöntemi yerine çok yararını gördükleri “ders notlarına bağlı kalmadan kitap karıştırmak adeti” kazandırdığını söylüyor[[10]].
O doğrudan “öğretme” yerine, daha çok “öğrenmeyi öğretir”di.
Bana Gemi İnşaatı I dersi proje ödevi olarak “katamaran kotra” vermiş; nereden başlayacağımı sorduğumda da “Havuz’a git, İlhan’ı (Karabiber) bul. Benim daha önce direnç deneylerini yaptığım motorbot modelini ortadan ikiye kesip bir katamarana dönüştürün ve birlikte direnç deneylerini yapın” demişti. Şimdi birkaç cümleye sığan bu işler Gemi Enstitüsü’ndeki yoğunluk nedeni ile aylar sürdü. Ödevi teslim zamanı yaklaştığında elimde sadece deney sonuçlarını içeren tablolar ile bir milimetrik kağıda elle ve kurşun kalemle çiziktirilmiş grafik taslağı vardı. Tam tabloyu ve grafiği temize çekme hazırlıkları yaparken gören hoca “hiç olmazsa gidip bir kırtasiyeci bulup fotokopisini çektireyim” yalvarmalarıma da aldırış etmeden “tamam, istediğim gibi olmuş” diyerek elimden aldı ve hayatımın ilk “proje”sinden bende “hatıra” olarak bir sayfa dahi kalmadı. Ama başta model deneyi ve “katamaran” olmak üzere birçok şey ve hepsinden önemlisi, mesleği esas nerede, nasıl ve kimden öğrenebileceğimi öğrenmiştim[[11]].
Bu ve benzeri örneklerle Ata hocanın bu değişik öğretme tarzının ayırdına varınca, birkaç arkadaş İTÜ Gemi Enstitüsü’nün Taşkışla’daki Gemi Model Deney Havuzu’na deyim yerindeyse taşındık. Öğretim hayatımızın son iki yılının hemen her öğleden sonrasını hocanın esas çalışma mekanında, Havuz’un resimhanesinde geçirdik. Gümüşsuyu’ndaki derslerin bitmesini iple çekiyor, hemen hemen her öğleden sonra oraya koşuyorduk.
Orada sadece Ata hocadan değil, onun bulunmadığı zamanlarda da Rıza beyden (İncecik), Erdoğan (Ertekin) ve İlhan (Karabiber) ağabeylerden ve diğerlerinden öğreniyorduk. Öğrencisi olduğumuz 2 yıl boyunca bir dersanede toplu olarak ondan ders dinlediğimiz herhalde olmamıştır; ya Havuz’da ya odasında ya da örneğin bir gemi inişinde bir tersanede öğrenirdik.
Marmara Yolcu Gemisi, bakım için bulunduğu Haliç Tersanesi’nde 5 Mart 1972 günü çıkan bir yangın sonucunda batmış (ya da yangın söndürülemeyecek boyutlara ulaşınca batırılmış) idi. Kamuoyu yangının sabotaj sonucunda mı, ihmal nedeniyle mi çıktığını tartışırken, hoca bizleri Havuz’da resim masasının etrafına topladı. Marmara’nın İstinye Tersanesi’nin yüzer havuzlarının birkaç kez daldırılıp çıkarılması yoluyla kurtarılma imkanlarını araştıracaktık.
Bir yandan kullanılacak havuz pontonlarının ölçülerini ve kaldırma kapasitelerini bulmaya çalışıyor, diğer yandan Marmara’nın ağırlığını ve -Haliç’in çamurlu ortamına gömülmüş olma ihtimali nedeniyle- kaldırmak için hangi büyüklükte kuvvete ihtiyaç olacağını hesaplıyorduk. Bu işlemde hangi ebat ve özellikte halatlar kullanılacak ve bağlantılar nasıl yapılacaktı?
Bütün bu hesaplamaların ve çizimlerin sonunda varılan sonucu açıklayan bir makalenin, birkaç gün sonra Cumhuriyet gazetesinin “okur görüşleri” benzeri bir bölümünde hocanın imzası ile yayımlanmış olduğunu görmüştüm. Yıllar sonra bu makaleyi bulabilmek için internette araştırma yaparken, çok daha önce Dumlupınar denizaltısı için de hocanın benzer bir çalışma yapmış ve Yeni İstanbul gazetesinin bunu haberleştirmiş olduğuna rastlamıştım. Biz Marmara gemisinden öğrenirken, demek ki başka öğrencileri de Dumlupınar denizaltısı üzerinden bir çok şey öğrenmişlerdi.

Seçmen sayımı için sokağa çıkmanın yasak olduğu bir Pazar gününün ardından, sağ alt köşesine “seçim hapis günü” yazıp tarih attığı bir çizim ile Havuz’a gelmişti. Tekne üretimi alanına muhtemelen Ata hoca sayesinde yeni yeni girmekte olan Profilo’nun, bir İtalyan müşterisi için inşa edeceği motoryatın genel plan taslağını, seçmen sayımı nedeniyle sokağa çıkma yasağı uygulanan bir Pazar gününe sığdırmıştı. Bu motoryatın geri kalan çizim ve hesaplamalarının bir bölümü, aralarında biz öğrencilerin de olduğu “havuz sakinleri”nin eseridir.

O dönem için çok yeni bir teknoloji olan “piç kontrollu pervane” konusundaki çalışmalarına bizleri de katmış olduğunu, geliştirdiği pervane serilerine ilişkin diyagramların bir bölümünü Erdoğan (Ertekin) ağabey ile birlikte bizlerin çizmiş olduğumuzu hatırlıyorum. Ata Nutku, bu pervaneler konusunda Alman Patent Ofisi’nden alınmış 5 adet patentin ve -bizlerden sonraki dönemlerde büyük olasılıkla yine öğrencileri ile birlikte gerçekleştirmiş olduğu çalışmalar sonucunda- Amerikan Patent Ofisi’nden az önce sözü edilen “döneysel makina” ile birlikte alınmış hidrojen veya helyum ile çalışan kapalı devreli enerji makinaları konulu toplam 7 adet patentin de sahibidir. Bu son örnek günümüzün fosil yakıtlara alternatif arama girişimlerine, yıllarca önce belki de onun önderlik etmiş olduğunu gösteriyor.
Yapmaya çalıştığı bir model deneyinde yardımcı olmamı istemiş ve model arabası üzerindeki göstergeden okunan değerleri not etmekle görevlendirmişti. Kendisi ise -kompresörü model arabasının üzerine yükleme imkanı olmadığı için- bir ucu kendi geliştirdiği modele takılı uzunca bir hava hortumunun ucundan tutarak, modelin yanında havuz boyunca koşup durmuştu. Denemeye çalıştığı ama muhtemelen sonuçlarını yayınlama imkanı bulamadığı bu yöntem, bugün bazı eko-gemilerde sürtünme direncini azaltma amacıyla karinada ince bir hava tabakası oluşturmak suretiyle (hava yastığı değil) kullanılıyor.
*     *     *     *     *
Ata Nutku’nun öğretmen yanı anlatılırken, onun bilimsel literatüre kazandırdığı en önemli eserlerinden biri olan GEMİ DİZAYNI kitabından da mutlaka söz edilmelidir. Bu eser, sıradan bir ders kitabı değil, “ekonomi” parametresini de “denge”, “mukavemet” gibi teknik parametrelerin yanına eklemiş olması bakımından gemi tasarımında uluslararası ilgi uyandırmış yepyeni bir tasarım yöntemidir.

Kitabın önsözünde kaleme aldığı aşağıdaki satırlar, sadece bu yeni tasarım yönteminin esaslarını değil, aynı zamanda Ata Nutku’nun öğretmen yanına ilişkin temel yaklaşımını ve ilkelerini de özetlemektedir:
Gemi dizaynı üzerine yazılmış kitapların ekserisi dizaynı direnç ve sevk yönünden ele almışlardır. Bir geminin muvaffakiyetli ve kar getirir olmasını sağlayan şartlarda yalnız direnç ve sevk bakımından iyi olması ancak bu şartların bir kesrini teşkil edebildiğinden, gemi boyutlarının ve formunun seçilmesini daha ziyade rentabiliteye yönelterek teknik vasıflarla ahengini temin eden bir kompromize gitmek gereklidir. Bu kitap mutad ‘benzer gemiden dizayn’ yolundaki tip, direnç, mukavemet, bünyesel ağırlık ve muvazenet benzerliklerini analiz ettikten sonra, yeni bir müstakil dizayn yoluna nasıl gidileceğini izah etmektedir. Dizayn edilecek gemiden beklenen ödev ve vasıflara göre, dizayn yollarına işaret edilmiştir.
Her dizayn onu yaratan mühendisin bir orijinalitesi olmalı ve körü körüne kopyacılıktan ve ahenksiz bir toplamadan teşekkül etmemelidir. Bu kitap da ancak bir rehber olup, dizaynere yeni düşünme yollarını göstermek için hazırlanmıştır.
Gemi dizaynerlerinin göz önünde tutacağı husus, kendisinin bir deniz mimarı olduğu kadar bir deniz mühendisi de olduğudur. Yalnız görünüşü güzel ve estetik bakımından iyi bir dizayn, eğer ‘maksada uygun’ değilse, geminin denizciliği ve selameti veya ekonomik istekler buna feda ediliyorsa bu realist bir dizayn yolu olamaz. Dizayn her özel şarta göre en uygun ve ahenkli bir kompromiz demektir.” [[12]]
Son sözleri hocanın kendisine bırakmadan önce şöyle toparlayalım:
Ata Nutku, tasarladığı ve inşa ettiği gemilerin ve bilimsel yayın, buluş, patent gibi diğer başarılarının günün birinde eskiyebileceğini ya da zamana yenik düşüp yok olabileceğini biliyordu. Bu bakımdan, bir yandan onların övüncünü yaşayıp paylaşırken, diğer bir yandan da zamana yenilmek bir yana her yeni nesilde daha da gelişip yetkinleşecek eserleri yani öğrencileri ve onların öğrencileri sayesinde duyduğu, duyacağı kıvancı şöyle ifade ediyordu:
Mesleki çalışmaların maddi değeri ve tatmini de vardır. Fakat ‘manevi değer’den gelen taltif hepsinin çok üstündedir. Örneğin yaptığımız eser bir gemi ise karşısına geçer seyrine dalarsınız, denize inerken duyduğunuz sevinç çok büyüktür. Ve eğer bir çalışmanız, kitabınız literatürde yayınlanıp tanınmışsa, bunun verdiği manevi tatmin maddi kazançla hiç kıyaslanamaz. Ben ‘mutluyum’ derken bunun nedeni öğrencilerimden her birinin bir özelliğimi, bir yönümü almış yürümekte ve yükseltmekte olmasını görmemdendir. Bir mezuniyet yılının öğrenci bülteninde yaptığı benim karikatürümün altına ‘tersaneden’ diye yazan bir öğrencimin sonraları meslek hayatını tersaneye adadığını görmüştüm. Diğerleri ya kostercilik tarafımı veya motorbotçuluk, kotracılık yanımı alıp yürümüşler, ötekiler ise benim gibi araştırıcılık, model deneyciliği hummasına tutulmuşlar, diğerleri öğreticilik yönümüzü yürütüp yükseltmişlerdir.” [[13]]
Mavi sular üzerinde zevk ü selimle yapılmış bir kotranın, bir yolcu gemisinin, hatta bir romorkörün süzülüşünü düşününüz. Bu ahenkli hareketi o gemiye veren emeğin sahibi gayet tabii zevklerin en büyüğünü duyar. Çelik parçaları, bir şiir üslubuyla eserinize işliyorsunuz; bundan büyük haz olur mu? Hal böyle iken bir de bütün bu ahenkli kompozisyonu tertip edebilecek insan üzerinde emeğinizin olması; gemiyi yüzdüren mühendiste sizden bir parça, bir zevk bulunması; bu doyulmaz bir şeydir.
  Ve gayet tabiidir ki, hocalığımdan çok memnunum. Talebelerimden hoca olarak yetişeceklerin ve onların talebelerinden yetişecek hocalar silsilesini devam ettirecek olursak, kadir bilir insanlar indinde asırlar sonra insanın memleket hizmetinde ismi geçer. Hocalık yoluyla elde edilen bu manevi his tatmini bakımından da hocalığımı çok severim.” [[14]]


[[1]] Milgem’e Varan Yolun Başlangıcı: GÖLCÜK TANKERİ, Tansel Timur, DENİZ MECMUASI, Sayı: 4, Aralık-2016, Sayfa 133
[[2]] Ata Nutku’nun gemi yapım sanayimizin önderi olarak gerçekleştirdikleri konusunda bilgiye gereksinimi olanlar, internette hocanın adıyla ya da “Gemi Yapan Adam”, “Gölcük Yağ Tankeri”, “Kartal Araba Vapuru”, “Atak Mayın Gemisi” gibi etiketlerle arama yaparak bütün ayrıntılara ulaşabilirler.
[[3]] Ata Nutku, bir konuşmasında Gemi İnşaatı Şubesi’nin açılış kararının yine bir Taşkızak ziyaretinde alındığını söylerse de, bu bir karardan çok bir düşüncenin ortaya çıkması ya da atılması olmalıdır. Çünkü aslında konu Taşkızak ziyaretinden çok önce Maarif Vekili Hasan Ali Yücel tarafından incelenmesi talebiyle Yüksek Mühendis Mektebi Tedris Kurulu’na iletilmiş; Kurul’un bir rapor hazırlamak üzere görevlendirdiği komisyon da çeşitli kamu kuruluşlarında çalışan Zeyyat Parlar, Mesut Togar, Mümtaz Balsöz, Saip Alpay ve Fahri Tanman gibi gemi mühendislerinin yanı sıra Ata Nutku ve Muhittin Etingü’den de görüş almıştı. [Aktaran: Mühendishane-i Bahri-i Hümayun’dan İTÜ Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi’ne Gemi İnşaatı ve Deniz Teknolojisi Mühendisliği Tarihi, Prof. Dr. Reşat Baykal, İTÜ Vakfı Yayını, İstanbul 2015, Sayfa 34]
[[4]] Ord. Prof. Ata Nutku: Türk Gemi İnşaatı Endüstrisi ve Mühendislik Eğitiminin Önderi, Yük. Müh. Aydın Eken, İTÜ Vakfı Yayını, İstanbul 2013, Sayfa 291
[[5]] Age, Sayfa 308
[[6]] Haluk Selçuk’un Ata Nutku ile röportajı, 26 Haziran 1950 tarihli Son Saat gazetesi, [Aktaran: Age, Sayfa 3] 
[[7]] İlginç bir rastlantı olarak o gün, aynı zamanda TMMOB Gemi Mühendisleri Odası’nın 20., Tersane-i Amire’nin 519. kuruluş yıldönümüdür. 
[[8]] Age, Sayfa 412 
[[9]] Prof. Dr. Kemal Karhan, ENDAZE, Osman Öndeş, İMEAK Deniz Ticaret Odası Yayını, Sayfa 93-94
[[10]] Ord. Prof. Ata Nutku: Türk Gemi İnşaatı Endüstrisi ve Mühendislik Eğitiminin Önderi, Yük. Müh. Aydın Eken, İTÜ Vakfı Yayını, İstanbul 2013, Sayfa 309
[[11]] Katamaran konusunda öğrendiklerim, yıllar sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin “Deniz Otobüsleri Projesi” konusundaki Gemi Mühendisleri Odası raporunun hazırlığında da çok işe yaramıştı.
[[12]] Mayıs-1993 tarihli “Kentiçi Deniz Ulaşımı ve Deniz Otobüsleri” raporu hazırlanırken, GMO Kentiçi Deniz Ulaşımı Komisyonu’nun benimsediği temel yaklaşım da budur.
[[13]] 11 Aralık 1974’de düzenlenen “jübile”sinde yaptığı konuşma [Aktaran: Ord. Prof. Ata Nutku: Türk Gemi İnşaatı Endüstrisi ve Mühendislik Eğitiminin Önderi, Yük. Müh. Aydın Eken, İTÜ Vakfı Yayını, İstanbul 2013, Sayfa 412]
[[14]] 26 Haziran 1950 tarihli Son Saat gazetesinde yayımlanan söyleşisi [Aktaran: Türkiye’nin Gemi Yapan Adamı: Ata Nutku, Gökhan Tok, Bilim ve Teknik, TÜBİTAK Yayını, Mayıs 1997, Sayfa 70-77]

Hiç yorum yok: