KOL DÜĞMELERİ
|
||
Bu kol düğmeleri, Barış Manço’nun o çok bilinen eski
şarkısındaki kol düğmeleri değil…
Zaten bu yazı da “ayrı kollarda” olup da “yalnız
gece buluşan” ve “gün ışıyınca” “yaşlı gözlerle ayrılan” “iki küçük kol
düğmesi”nin “bütün bir aşk hikâyesi”ni anlatmak için kaleme alınmadı…
Anlatacağımız “hikâye” çok başka ve bunun ne tür bir
“aşk”ın hikâyesi olduğuna, okuyucu karar vermeli…
|
||
* *
*
|
||
Aşağıdaki kol düğmeleri, yıllardır özenle
saklandıkları yerden, M/V G. INEBOLU’nun
söküm için Hindistan'a satıldığı haberi(1) üzerine çıkarıldı.
|
||
Diğer sektörel haberler arasında kaybolup giden bu
haber, okuyanların önemli bölümünün ilgisini, -büyük olasılıkla- “piyasanın
genel durumu”, “hurda fiyatları”, “neden Aliağa’nın değil de Hindistan’ın tercih
edildiği” gibi “ekonomik” yönleri açısından çekmişti.
Doğal olarak başka bir bölüm okuyucu da gemiyi, adının
bir zamanlar Burak Erdoğan'ın “gemicik”leri arasında anılmış olması ile
biliyor ya da hatırlıyordu.
Oysa M/V G. INEBOLU ve “kardeşleri”ni gemi
mühendisleri olarak bizler için farklı ve önemli kılan şey, bambaşka:
GÖLCÜK tankeri, KARTAL
araba vapuru, ABİDİN DAVER ve AMİRAL ŞÜKRÜ OKAN kuru yük gemileri
gibi, M/V G. INEBOLU da kardeşleri M/V BİTLİS, M/V BURDUR, M/V BALIKESİR ve
M/V BURSA ile birlikte, gemi yapım sanayimizin belli başlı köşe taşları
arasında yer almayı hak ediyor. Hem de birden fazla nedenle…
|
||
* *
*
|
||
M/V G. INEBOLU ya da eski ve ilk adıyla M/V BOLU, kardeşleri (sistership) M/V
BİTLİS ve M/V BURDUR ile birlikte, 80’li yılların başlarında CAMİALTI TERSANESİ’nde inşa edildi.
Diğer kardeşler M/V BALIKESİR ve M/V BURSA da yine aynı tarihlerde GÖLCÜK
TERSANESİ’nde kızaktaydılar.
Dönemin kamu armatörü D.B. Deniz Nakliyatı T.A.Ş. adına inşa edilen ve ilk “dökmeci”lerimiz
olan bu 5 kardeş, aynı zamanda Türkiye’nin inşa edebildiği en büyük gemi
eşiğini 18.000 DWT’e yükselten gemilerdi.
Camialtı Tersanesi’nin -adını, çıtayı daha önce
12.500 DWT’a yükselten M/V AMİRAL ŞÜKRÜ OKAN’dan alan- büyük kızağı, bunun için
tevsi edilmiş; tam boyu 150 metreyi aşan (20.000 DWT’a kadar) gemileri inşa
edebilir duruma getirilmişti. Bu kapsamda yapılan işler arasında, kızağın baş
taraf “kes sacı” kasalarının yenilenmesi ve ayrıca kızak ortasına emniyet amaçlı
ilave “kes sacı” yerleştirilmesi de vardı.
|
||
Ülkemizde bilinen ilk (ve belki de tek) örnek olan
bu uygulama, geminin iniş emniyetini artırmakla birlikte -iniş sırasında söz
konusu olabilecek zamanlama hatasının doğuracağı sakıncalar açısından- aynı
zamanda büyük riskler de içermekte idi. İlave “kes sacı” bu ilk kullanımdaki
başarılı sonuçtan itibaren, AMİRAL
ŞÜKRÜ OKAN KIZAĞI olarak adlandırılan
büyük kızak üzerinden indirilen
birçok başka gemide de yıllar boyunca başarıyla kullanıldı.
|
||
* *
*
|
||
Gemilerin “ana proje”si, D. B.
Deniz Nakliyatı T.A.Ş. tarafından dönemin önde gelen tasarımcılarından
MAIERFORM’dan satın alınmış; detay projeler ise o günlerde ülkenin gemi tasarım merkezi olarak yeni
yapılandırılmış olan Camialtı Tersanesi Dizayn Baş Mühendisliği’nin -bu
satırların yazarının da içlerinde olduğu- gemi mühendisleri ve Gemi Yapı
Teknik ve Meslek Lisesi mezunu teknik ressamlar tarafından çizilmişti.
MAIERFORM’dan gelen dokümanlar
arasındaki “Genel Teknik Şartname”nin
Türkçe’ye çevrilmesi işi ise Gemi Mühendisleri Odası’na verilmiş ve bizzat Oda’nın
Yönetim Kurulu üyeleri tarafından ve daha sonraki yıllarda da hep örnek alınan
bir özveriyle(2) gerçekleştirilmişti.
|
||
* * *
|
||
Tersanenin Dizayn Baş Mühendisliği, sadece detay
işçilik resimlerini tasarlayıp çizmekle kalmadı. Ülkemiz açısından “ilk”ler
arasında olan boyuna mukavemet
(longitudinal strength) hesabı ile
tahıl yükleme kitapçığı (grain
loading booklet) da aynı ekip tarafından hazırlandı. Bu hesaplar
-uluslararası kuralların bu hesaplamaları zorunlu kıldığı cins ve boyutta bir
gemi, daha önce ülkemizde inşa edilmemiş olduğu için- üniversite öğrenimi
sırasındaki ödevlerin dışında ve “profesyonel” anlamda, ilk kez bu gemiler
için yapılmış oldu.
Mesleğimizin kurucusu, değerli hocamız Ord. Prof.
Ata NUTKU, Cumhuriyet’in ilk gemisi olan GÖLCÜK
Tankerinin inşaatının hangi zor koşullar altında gerçekleştirildiğini
anlatırken, şunları da aktarıyor: “Biz Cumhuriyet devri ilk gemisinin
omurgasını Gölcük Tersanesi’nde 1934 yılında kızağa koyduk. Gemi(yi) yapmak
için 1870 yapısı bir zımba/makas tezgâhımız (vardı) ve bir de levha eğmek
için dikey bir kaytan dişli şafta bağlı manivelayı bostan dolabı gibi iki
başından çekerek kullandığımız pres yapmıştık...”
Camialtı Tersanesi Dizayn Baş Mühendisliği İnşaiye
Konstrüksiyon Büro Hesaplama Kısım
Şefliği’nin de -bilgisayar bir yana, elektronik hesap makinalarının prototiplerinin bile mevcut olmadığı ya da ülkemize daha yeni yeni girmeye
başladığı o günlerde- sadece kollu bir Facit’i ile -ondan tek farkı,
elektrikli olduğu için dört işlemi daha hızlı yapabilen- biraz daha modern
ikinci bir hesap makinası vardı. Boyuna mukavemet hesabı, üniversite öğrenimi
sırasında ödev olarak, sadece tam yüklü durum için ve en çok 20 endaze
postasının (stations) yarı genişliklerini içeren “ofset tablosu” değerleri
üzerinden yapılıyor ve bir ders yılında ancak sonuçlandırılabiliyordu.
Sonuçlarının doğru ya da yanlış olmasının taşıdığı tek risk ise, sadece o
dersten kalmak olabilirdi.
|
||
Ama bu kez önümüzde gerçek bir gemi ve büyük bir
risk vardı. İşin profesyonel anlamda başka bir örneğinin bulunmaması da duyulan
endişe ve heyecanı artırıyordu. Bütün bu nedenlerle maksimum hassasiyet
sağlanması amaçlandığı için, hesaplamalar 200’ün üzerinde olduğunu
hatırladığım konstrüksiyon postalarına (frames) ait yarı genişlik değerleri
kullanılarak -ve üstelik 15 adet yükleme durumu için hem de meyil
tecrübesinin ardından elde edilen kesin değerlere göre yenilenmesi
gerektiğinden bir kez daha tekrarlanarak- ve nerede ise tamamen “elle”
yapıldı.
|
||
Tersanede inşa edilen gemilerin teslim öncesi nihai
hesaplamalarının yapılması, İnşaiye Konstrüksiyon Büro’nun Kısım Şefi olarak
görev yaptığım Hesaplama Kısımı’nın sorumluluğundaydı ve ekibimiz henüz
birkaç yıllık bir mühendis olan değerli meslektaşım Ömer Öksüz ve iki teknik
ressamımızla birlikte toplam dört kişiden ibaretti.
Konunun özelliği ve önemi, eğri ve diyagramların da
bizzat hesaplamaları yapanlarca çizilmesini gerektirdiğinden; teknik ressam
arkadaşlarımızdan bu işte yararlanma imkânımız pek olmamış ve ilk geminin
teslimine çok az bir zaman kaldığı için Büro Şefimiz Üstüner Akoğuz(3)
da zorunlu olarak bizim grubun bir elemanı gibi iş bitene kadar gece-gündüz
demeden çalışmıştı.
Üç mühendis, biri kollu diğeri elektrikli iki hesap
makinasının önünde sıraya girer ve o sırada makinada çalışan arkadaşımızın
işini bitirip sonuçları işlemek ve çizimleri yapmak üzere masasına dönmesini
dört gözle beklerdik.
|
||
Günümüzde muhtelif bilgisayar programları sayesinde
birkaç dakikada sonuçlandırılabilecek bu hesaplamalar, bu nedenle bir kaç ay
içinde ancak tamamlanabildi. Ama buna karşın, gemilerin klas kuruluşu olan
ABS’in önceden (preliminary) belirlediği müsaade
edilen kesme kuvveti ve maksimum
eğilme momenti değerlerine, bu hassasiyet sayesinde itiraz edilebildi ve
gemilerin daha fazla yükleyebilmesine imkân sağlayan daha büyük kesme kuvveti
ve eğilme momenti değerlerinin ABS tarafından onaylanması, böyle mümkün olabildi.
|
||
|
||
* * *
|
||
Denizcilik Bankası T.A.O. bünyesindeki tersanelerin,
mühendisler ve diğer çalışanların tümü açısından sadece bir işyeri değil,
aynı zamanda okul olduklarını, başka yazılarımızda birçok kez belirtmiştik. Bir
gemi tasarım merkezi olarak işlevlendirilen Camialtı Tersanesi başta olmak
üzere bütün kamu tersaneleri, bir yandan da gemi yapım-onarım sektörü için
“öncü”lük rolü, “yol göstericilik” görevi üstlenmişlerdi. Örneğin 1.000 DWT
büyüklükte gemiler önce kamu tersanelerinde inşa edilmiş; bu sırada edinilen
bilgi birikimi ve kazanılan deneyim, bir süre sonra, az sayıdaki özel sektör
tersanesine de taşınmıştı. Daha sonra bunu 2.700 DWT, onu da 5.500 DWT ve
18.000 DWT gemi büyüklükleri ile “dökme yük”, “kutu yük (container)” vb. gemi
tipleri izlemiş; ülkemizin bu sektöre ilişkin teknolojik birikiminin
temelleri, bu şekilde atılmıştı.
Bu birikimden daha sonra sektörün diğer
mensuplarının da yararlanmasına ilişkin bir örnek de az önce anlatılan konuda
yaşandı. Denizcilik sektörünün duayenlerinden ve dönemin en büyük özel sektör
armatörlerinden olan Hayri Baran’a ait Denizcilik A.Ş.nin 1954 Danimarka
yapımı 18-19.000 DWT’luk TURGUT REİS tankeri, -Camialtı Tersanesi henüz yukarıda
aktarılan hesaplamalara başlamadan yaklaşık 2 yıl kadar önce- 12 Mayıs
1980’de Akdeniz’in ortasında “yırtılmış” ve bununla ilgili bir dava da İngiliz
Mahkemelerinde sürüp gitmekte idi. Sigorta şirketi, geminin “yanlış
yüklenmiş” olduğunu, “kaza”nın da bundan ileri geldiğini öne sürüyor ve bu
yolla ödemesi gereken tazminattan kurtulmaya çalışıyordu.
Camialtı’nın inşa ettiği bu ilk geminin tesliminden
sonra, o gemi için yapılan hesaplamalardan kazanılan bilgi ve deneyim, M/T
TURGUT REİS’de de işe yaradı. Bir rastlantı sonucunda davadan haberdar
olunca; aynı hesaplamaları, -sadece Denizcilik A.Ş.de çalışan
meslektaşlarımıza yardım amacıyla ve tamamen amatörce, hem de bu kez çok daha
çabuk- M/T TURGUT REİS’in kaza sırasındaki yükleme durumu için de yaptım ve
sonuçları uygun çıkınca arkadaşlarıma teslim ettim. Firmanın avukatı
kanalıyla İngiltere’deki mahkemeye sunulan bu dokümanlar da davanın
kazanılmasına katkı sağladı.
Bugün olsa başkaları da aynı mesleki dayanışmayı
gösterir ve sonuçta da aynı hazzı duyarlar mıydı, bilmiyorum; ama 80’li
yılların başlarında, 7-8 yıllık genç bir mühendisin, -hem de deniz hukuku
konusunda önde gelen İngiltere’nin bir mahkemesinde- uluslararası bir sigorta
şirketine karşı dava kazanılmasına doğrudan katkıda bulunmuş olmasının manevi
“kazanç”ı, armatörün bu sonuçla elde ettiği maddi kazançtan çok daha önemli
idi.
|
||
* *
*
|
||
Geminin iniş hesapları da yine bizim Büro’nun ve bizim
Hesaplama Kısımı’nın sorumluluğundaydı ve Camialtı’nın AMİRAL ŞÜKRÜ OKAN KIZAĞI’ndan ilk kez bu büyüklükte bir gemi
indirileceği için, endişe doğuran birçok “bilinmez”imiz vardı. Bunların
başında gelen de geminin iniş sırasında uygun bir mesafede durup durmayacağı
idi. Geminin -iniş ağırlığının fazlalığına ek olarak, sanırım kızak eğiminin
de biraz yüksek olması yüzünden iniş sırasında kazanacağı yüksek hız (kinetik
enerji) nedeniyle- Haliç’in karşı kıyısındaki yüzer araç ve tesislere zarar
vermesi ihtimalinden çekiniliyordu. Bunun için de iniş sırasında tersane
envanterinde bulunan zincirler kullanılmak suretiyle “frenleme” düzeneği yapılması
kararlaştırılmıştı.
Bu uygulama da Camialtı için (büyük olasılıkla
Türkiye için de) bir “ilk”ti ve bu nedenle de frenleme sisteminin hangi
yöntemle tasarlanacağı, örneğin zincir boyu ve ağırlığının nasıl
hesaplanacağı, nasıl yerleştirileceği vb. konularda hiç bir fikrimiz yoktu.
İmdadımıza o sıralar Ana Dizayn Büro Şefliği
görevini yürüten sınıf arkadaşımız Nurüddin Gürpınar’ın “kara kaplı”sı
yetişti. Nurüddin rastladığı ve ilgisini çeken her bilgiyi “günün birinde
lazım olur” düşüncesiyle kara kaplı defterine not alır; defterde hangi
bilgilerin var olduğunu kimseye söylemese de, içindeki herhangi bir bilginin
herhangi birimize lazım olduğunu duyduğunda, hiç tereddütsüz çıkarır, -o
yıllarda henüz bir fotokopi makinamız da olmadığı için- bir kâğıda aktararak
hemen verirdi.
Hesabı yaparken kullanabileceğimiz bir ampirik
formül “kara kaplı”dan çıktı, ama formüldeki bir katsayının Haliç’in
tabanındaki çamurlu tabaka için kaç alınabileceği, başka ve yeni bir bilinmez
olarak önümüze geldi. Bulabildiğimiz birkaç örnekten benzetme yoluyla ve
“olsa olsa” metoduyla katsayı için de bir değer belirledik ve sonuçta
zincirle frenleme sisteminin tasarımı da böylece tamamlanmış oldu.
|
||
* *
*
|
||
Gemilerin kızaktan denize indirilişi, herkes için
farklı farklı “anlam”lar taşır. Tersanenin yöneticileri ve mühendisleri ile diğer
çalışanları başta olmak üzere konuklar da dahil bütün izleyiciler, şu ya da
bu ölçüde bir heyecan yaşar ve sonuçta onur, kıvanç ve mutluluk duyarsa da;
bunların derecesi ve niteliği, herkes için aynı değildir. Geminin altında kum
bloklarını boşaltmak ve takaryaları almakla görevli işçinin üstlendiği risk
ve bunun karşılığı olan heyecan ile gemiyi indirme işlemini başlatmak üzere
seçilmiş onur konuğunun, şampanya şişesinin zamanında patlayıp patlamayacağı
konusunda taşıdığı endişe, tabii ki farklıdır.
Bu farklılıklar, denize inişinin gözlenme-izlenme
amacı ve biraz da buna bağlı olarak inişin izleneceği yerin seçilmesi için de
söz konusudur. Mesleği Hocamız Ord. Prof. Ata Nutku’dan ve ardıllarından öğrenenler
ile özellikle iniş hesaplarını yapan gemi mühendisleri için, şampanyanın
nasıl patlayacağı değil de geminin hangi noktada “döneceği” ve “yüzeceği”,
kızağı terk ederken “başın düşüp düşmeyeceği” önemli olduğu için; onlar inişi
kızağın baş tarafı ya da protokol tribününden değil, -eğer görevleri gereği
başka bir yerde bulunmaları gerekmiyorsa- kızağın deniz tarafındaki ucundan,
“ıslak kızak”ın başlama noktasından izlerler.
Yukarıda anlatılanlardan da çıkarılabileceği üzere,
bu kez bunlara bir de -ilave emniyet için kızak ortasına da “kes sacı”
yerleştirilmiş olduğu için- her iki kes sacının birlikte oksijenle kesilmesinde
bir senkronizasyon sorunu yaşanıp yaşanmayacağı ile geminin herhangi bir
zarara neden olmadan uygun bir mesafede durup duramayacağı “merakı” ve bunun
gözlenmesi de eklenmişti.
İniş ve frenleme hesaplarının yanı sıra, baş ve kıç
ahşap kayıcı kızaklarının tasarımını da bizzat yapmış bir mühendis için, daha
öncekilere nazaran bazı “ilk”leri de olan bu denize iniş sırasında duyulan
endişe ve bunun yarattığı heyecanın derecesi, daha önce benzerini
yaşamayanların değerlendiremeyeceği boyut ve niteliktedir. İşlemin başarıyla
ve öngörüldüğü şekil ve koşullarda sona ermiş olmasının hazzının ve yarattığı
kıvanç ve mutluluğunun da bir o kadar çok ve en az aynı boyutlarda olması da
doğaldır.
Bu serinin ilk gemisi olan M/V BİTLİS’in denize
inişinde de her şey hesaplandığı ve umulduğu şekilde cereyan etmiş ve
ardından gelen diğer kardeş gemilerde de aynı sorunsuz inişler başarı ile gerçekleştirilmiştir.
Gemilerde emeği olan bütün yönetici ve çalışanların, ortaya çıkan kollektif onur,
kıvanç ve mutluluktan, kişisel olarak paylarına düşeni doya doya almış
olduklarını söyleyebiliriz.
|
||
* * *
|
||
Yazımızın başına dönersek…
Bu kol düğmeleri, Türkiye’nin ilk 18.000 DWT’luk
dökme yük gemisinin teslimi sırasında armatörü D. B. Deniz Nakliyatı T.A.Ş.nin
gemiye emeği geçen tersane çalışanlarına sunduğu bir hatıra armağanıdır. Serinin
son gemisinin de söküme gönderildiği duyulunca çekmecesinden çıkarılmış; ardından
da bir bölümü yukarıda anlatılanların -en az bir o kadar da fazlası ile
birlikte- birer birer hatırlanmasına ve çok farklı bu “aşk”ın hikâyesinin kâğıda
dökülmesine neden olmuşlardır.
|
||
(1) http://www.denizhaber.com.tr/mecit-cetinkaya-mv-g-ineboluyu-sokum-icin-hindistana-satti-haber-57294.htm
(2) Gemi
Mühendisleri Odası o günlerde Oda ciddi maddi sıkıntılar içindeydi ve eğer bu
çeviri, kurulacak bir komisyona yaptırılırsa, alınacak ücretin büyük
bölümünün işi yapan komisyona ödenmesi gerekecekti. O günlerin Oda mevzuatına
göre bu tür çalışmalarda Yönetim Kurulu üyeleri de görev alabiliyorlar ve
emeklerinin karşılığı, sembolik düzeydeki “hakkı huzur (oturum ücreti)” ile
ödeniyordu.
(3) O dönemde
İnşaiye Konstrüksiyon Büro Şefliği görevini yürüten, daha sonra Türkiye Gemi
Sanayii A.Ş. Genel Müdürlüğü ve Türkiye Denizcilik İşletmeleri Yönetim Kurulu
Başkanlığı da yapan değerli meslektaşımız Yük. Müh. Üstüner Akoğuz, geçirdiği
ani bir rahatsızlığın ardından 10 Şubat 2012’de aramızdan ayrıldı.
|
||
KOL DÜĞMELERİ
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
6 yorum:
Çok değerli bir yazı olmuş, ellerinize saglık. Hep hatırlanması dilegiyle,
Gül Köksal
Tansel bey,
verdiğiniz bilgiler çok önemli benim için.
Teşekkürler.
elvan
Tansel Bey ellerinize sağlık.
Dayanışmayla
esra
Teşekkürler Tansel abi , çok iyi ifade etmişsin...
Siz o dönemlerde başarılmayacak gibi görünen işleri başarmıştınız.
Bizler henüz okulu bitirmemiştik ama hatırlıyorum.
Denize indirme sırasında yaşanan benzer duyguları ( bizim gemi en büyük
değildi tabi , ama benim için ilkti.) ben de DEGAŞ/İZMİR tersanesinde
1984 'te yaşadığım için seni çok iyi anlıyorum
Selamlar ;
Mahmut
Tansel bey,
Kol düğmeleri yazınızı okudum. işinize ve sektöre olan bakış açınızı hayranlıkla izlemekteyim. sizin gibi değerli sektör büyükleri anılarını paylaştıkça bizlerde öğrenme fırsatı buluyoruz. yazınız için tebrikler, öğretileriniz için ise teşekkürler.
Saygılarımla,
Bülent
Tansel Bey işyerindeyim henüz yazının tamamını okuyamadım ( sahaya çıkmam gerekiyor ) ama teşekkür etmeden de sayfayı kapatmak istemedim, müsait zamanımda yazının tamamını okuyacağım, aktardıklarınız için teşekkürler, Barış B.
Yorum Gönder