PENDİK ÖYKÜLERİ



PENDİK ÖYKÜLERİ





SUNUŞ

31 Temmuz 2016 tarih ve 29787 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan KHK/669 no.lu Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması ve Milli Savunma Üniversitesi Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ile “askeri fabrikalar ve tersaneler dahil harp sanayii” Milli Savunma Bakanlığı’na bağlandı. Bakanlığa bağlanan tesisler arasında Pendik Tersanesi de var.

Türkiye Gemi Sanayii A.Ş.ye bağlı iken 17 Ağustos 1999 depreminin ardından Alaybey Tersanesi ile birlikte Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na devredilen ve adı İstanbul Tersanesi olarak değiştirilen Pendik Tersanesi ile ilgili olarak yakın dönemlerde, tesisin içinde yer alan Motor Fabrikası’nın yeniden faaliyete geçirilip geçirilemeyeceği tartışmaları yaşanmıştı. Tersaneyi Milli Savunma Bakanlığı’na bağlayan bu yeni gelişme üzerine Pendik Tersanesi yeniden ilgili kamuoyunun gündemine gelmeye aday görünüyor. Ülkemizin en büyük ve en modern gemi yapım-onarım tesisi olması, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na devir ile başlayan tartışmaların yeniden alevlenmesi sonucunu doğurabilir. Bu tartışmaların doğru bir zeminde yürütülebilmesi için de yeterli ve sağlıklı bilgiye sahip olmak gerekiyor.

Bu açıdan Pendik Tersanesi’nin nerelerden yola çıkılıp hangi gelişme ve aşamalardan sonra nerelere gelmiş olduğunu, bu süreç boyunca hangi fikirlerin çatıştığını elimizden geldiğince aktarmaya çalışacağız. Konunun kapsamlı ve çok boyutlu olmasının da ötesinde 70 yılı aşkın bir geçmişe sahip olması nedeniyle de bunu ancak birkaç bölümde yapabileceğiz. 30’lu yıllardan, genç Cumhuriyet’in sanayileşme hamlesinin gemi yapım-onarım sektöründeki yansımasının, tersanenin yeni yeni konuşulduğu günlerin yaşananlarından başlayalım…




PENDİK ÖYKÜLERİ (1) 


(Aslanların gerçeklerini anlatan olmazsa, meydan avcıların palavralarına kalır)



> Mecliste ‘tersane kurmak cinayettir’ dediniz; lütfen açıklayınız: Kararı biz verdiğimize göre, cani miyiz?...
> Biz de tersane projesini durdurmayı aynı hükme bağlıyoruz…

1939’un bahar aylarıdır ve bu ağır sözler Haliç Tersanesi Müdürü Yük. Müh. Fahrettin Tanman’ın (GMO No.: 33) odasında, Yük. Müh. Rahmi Güran (GMO No.: 35) tarafından, çiçeği burnunda Nafia Vekili’nin (Bayındırlık Bakanı) yüzüne karşı söylenmektedir. Olaya şahitlik eden ve nakleden odadaki dördüncü kişi ise Yük. Müh. Bahaeddin Elgiz (GMO No.: 14)’dir.

İkinci Refik Saydam Hükümeti kurulalı henüz 15-20 gün kadar olmuş, birinci hükümette Nafia Vekili olan Ali Çetinkaya iki ay kadar sonraki ikinci Saydam hükümetinde ilk kez Muhabere ve Münakalat Vekaleti (Haberleşme ve Ulaştırma Bakanlığı) kurulup o göreve getirilince, Nafia Vekilliğini Ali Fuat Cebesoy’a bırakmıştır. Rahmi Güran’ın tepkisini çeken ve Tersane Müdürü’nün kaş-göz işaretlerinin bile engelleyemediği cümlesine neden olan da Cebesoy’un bakanlığının ilk ya da ikinci günü Meclis’teki konuşmasında sarf ettiği “tersane yapmak cinayettir, buna taraftar değilim” cümlesidir.

                    
Ali Fuat Cebesoy                                            Rahmi Güran                                                 Fahrettin Tanman

Güran’ın, Kurtuluş Savaşı kahramanı bir Bakan’a hiç çekinmeden söylemeye cesaret edebildiği ve “tersanenin yapılması değil, durdurulması cinayettir” anlamına gelen cümlelerine Ali Fuat Cebesoy,

− Arsa spekülasyonu yapılıyor. Meclis mensupları bile buna teşebbüs etmişler. Ben bu çirkin harekete alet olamam” şeklinde karşılık verir.

− Remzi Baran (GMO No.: 36) beyin teklifi uygun, Haliç Tersanesi’ni Kasımpaşa iskele mevkiine kadar tevsi ederek yeni tersaneyi buraya kuracağız…

Gerisini Bahaeddin Elgiz’den dinleyelim:

“Yıldırımla vurulmuş gibi olduk. Yine üstad Rahmi Güran ‘Paşam orada Kasımpaşa Deresi var, tersane inşasına manidir’ dedi, biz de destekledik. Vekil hemen telefonu aldı ve İstanbul Belediyesi Fen Müdürünü aradı. Telefon görüşmesinde ‘Biz Kasımpaşa’da tersane yapacağız, dere mani oluyormuş, onu başka yere mesela Boğaz’a akıtın’ dedi.

          
 Bahaedddin Elgiz                                      H. Remzi Baran 

Cevabı duymadık ama derenin yokuş yukarı çıkamayacağı yolunda olduğunu anladık. Böylece merhum Remzi Baran beyin dahiyane projesi ve Vekil’in iyi niyeti tahakkuk etmedi. Dolayısiyle Pendik Projesi de yattı” [1]

Burada bir parantez açıp Cumhurbaşkanı İnönü’nün Ankara-İstanbul arası beyaz tren yolculuklarında her Pendik’ten geçişinde tersane ile ilgilendiğini, inşaatın durumu ve gelişmeler hakkında yanındakilerden bilgi istediği belirtelim. Yine böyle bir seyahatte yanında bulunan Ali Çetinkaya’nın İnönü’nün sorusunu “seneye tamam paşam” şeklinde yanıtladığı, bir yıl sonra Pendik’ten geçerken herhangi bir ilerleme göremeyen İnönü’nün de hiddetle “kapatın burayı” dediği de söylenir. [2]

Tekrar Bahaeddin Elgiz’e döner ve onun deyişini de kullanarak ifade edersek; bu, “Pendik Projesi”nin ilk “yatış”ıdır ve ne yazık ki sonuncusu da olmamıştır… 

*     *     *     *     *

Yük. Müh. Rahmi Güran’a bu ağır sözleri söyleten gelişmelerin başlangıcı, biraz derinlerde, eskilerde yatıyor.

Bir rivayete göre Fatih’in gemileri karadan daha kolay yürütebilmek için söktüğü bazı aksamı tekrar birleştirmek amacıyla ilk temellerinin atıldığı [3], daha yaygın bir başka rivayete göre de Kadırga civarındaki tersanede denize indirilmek istenen bir geminin devrilerek batmasına kızarak verdiği emir üzerine kurulmaya başlanan ve 16. Yüzyıl’da dünyanın en büyük tersanesi haline gelmiş olan Tersane-i Amire, II. Dünya Savaşı’nın ardından 30 Ekim 1918 Mondros Bırakışması (Mütarekesi) ile İtilaf Devletleri’nin işgaline uğramış; 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Anlaşması’nın eki durumundaki Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin “Boğazların askerden arındırılması” hükmü uyarınca da dağıtılmaya başlanmıştı.

Boğazlar üzerinde yeni Cumhuriyet’in egemenlik haklarını tekrar kabul ve iade eden Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin 20 Temmuz 1936’da imzalanmasına kadar geçen bu dönemin gemi yapım sanayimiz üzerindeki tahribatını, değerli hocamız Ord. Prof. Ata Nutku “Haliç’teki tersanemizin Gölcük’e nakli maalesef bir facia ile neticelenmiştir. Tersanenin tesisleri harabeler halinde nabedid (yok olma, mahvolma) olmuş, tezgahları İzmit yollarında kalmış, tersanenin işçisi de dağılıp kaybolmuştu” [4] cümleleriyle anlatıyor. DENİZBANK’ın kurulduğu 1 Ocak 1938 tarihine gelindiğinde, Taşkızak Tersanesi için az önce çizilen tablonun yanında; Haliç Tersanesi, bağımsız bir havuzlama, bakım-onarım tersanesi olarak İktisat Vekaleti (Ekonomi Bakanlığı) bünyesinde çalışmakta; günümüzün Camialtı Tersanesi’nin bulunduğu alanda ise Limanlar Genel Müdürlüğü tarafından ahşap mavna onarımı yapılmaktaydı.

Denizbank’ın ilk Genel Müdürü Yusuf Ziya Öniş’in ilk faaliyetlerinden biri, Prof. Eberhard’a bir inceleme yaptırmak olmuştu. Eberhard’ın raporu, Haliç Tersanesi ve havuzlarının tamamen gemi bakım-onarımına ayrılması ve biri günümüzün Camialtı ve Taşkızak tersanelerinin bulunduğu alanda, diğeri Paşabahçe’de olmak üzere iki gemi inşa tersanesi kurulması yönündeydi. Hemen ardından, rapor doğrultusunda projelerin hazırlığı üzerinde çalışmalar başlatılmış ama 10 Kasım 1938’de Atatürk’ün ölümü ve peşinden gelen hükümet değişiklikleri nedeniyle çalışmalar yavaşlamış, hatta nerde ise durmuştu.

*     *     *     *     *

16 Haziran 1939’da yayınlanan 7 Haziran 1939 tarih ve 3633 sayılı Kanun’la, -yerine Devlet Denizyolları İşletmesi ve Devlet Limanları İşletmesi adları altında iki yeni işletme kurulmak suretiyle- Denizbank kapatılır. Devlet Denizyolları İşletmesi Umum (Genel) Müdürlüğü görevine de önce Halim Babacan, kısa bir süre sonra da İbrahim Baybora getirilir.

İbrahim Baybora, bir süredir raflarda bekleyen tersane projelerinin canlandırılması için Yük. Müh. Zeyyat Parlar (GMO No.: 2) ile Yük. Müh. Bahattin Elgiz’den oluşan bir komisyonu görevlendirir. Bir süre sonra Yük. Müh. Mesut Togar’ın (GMO No.: 39) da aralarına katıldığı bu ekip, eskileri de göz önünde tutmak suretiyle yeni bir proje hazırlayacaktır. Heyetin yerinde inceleme ve değerlendirmelerden sonra vardığı ilk nokta, sadece Camialtı-Taşkızak ve Paşabahçe projelerinin -yeni gemi inşaatı açısından- ihtiyacı karşılamaya yetmeyeceği yönündedir. Devlet Denizyolları İşletmesi Fen Müdürü Hıfzı Güran’ın da bu görüşe katılması ve desteği ile yeni tersane yeri arayışları başlar. 

     
 Zeyyat Parlar                                        Mesut Togar 

Parlar, Elgiz ve Togar, Çekmece’den Gebze’ye bütün Kuzey Marmara kıyılarını dolaşır ve incelerler. Pendik -komisyonun belirlediği ve dikkate aldığı çeşitli ölçütler bakımından- en uygun yer olarak ortaya çıkar ve yaptırılan sondajların da uygun sonuç vermesi üzerine yeni tersanenin yeri olarak seçilir [5].
Maketleri ile birlikte üç seçenekli bir proje hazırlanır; Genel Müdür İbrahim Baybora tarafından Nafia Vekili Ali Çetinkaya’ya, ardından Ali Çetinkaya’nın Umumi Katibi (Genel Sekreteri) Nejat Talayman’ın yardımları ile Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye sunulur. İnönü’nün olumlu görüşü ve Hükümete yönelik talimatının ardından arazinin istimlakine başlanır ve bir “İnşaat Heyeti” oluşturulur.


Mümtaz Balsöz 
Yük. Müh Mümtaz Balsöz (GMO No.: 3), Yük. Müh. Zeyyat Parlar, Yük. Müh. Bahaeddin Elgiz ve Kemal Akman’ın da içlerinde olduğu 5-6 kişilik bu heyet, kendilerine ayrılan bir ofiste ve tahsis edilen bütçeyi kullanabilme yetkisiyle işe girişir. Ne var ki, bu arada II. Dünya Savaşı atmosferine girilmiş ve atılacak her adım artık bu duruma göre belirlenir olmuştur. Çalışmaları kapsamında bir gün istimlak faaliyetini değerlendirmek amacıyla araziyi gözden geçirmeye giden Heyet üyelerini “yasak hemşerim” diyen nöbetçiler çevirir. Elgiz’in anlatımıyla “Heyet kendi toprağından geri dönmüştür ve dönüş o dönüş olmuştur.” [6] 

*     *     *     *     *

Burası, Yük. Müh. Rahmi Güran’ın Ali Fuat Cebesoy ile olan ve projenin rafa kaldırılmasıyla sonuçlanan tartışmasına kadar giden yolun, önemli bir başlangıç ve dönüm noktasıdır.

Güran’ın çıkışı da dönemin hemen hemen bütün önde gelen gemi mühendislerinin bir biçimde içinde yer aldıkları, o zamanın değerleri ile 9 milyon liraya mal olacağı hesaplanan ve yılda toplam 70.000 DWT tutarında “orta” ve “büyük” boyutlarda geminin yapılabileceği öngörülen “hayatlarının projesi”nin “yatmış” olduğunu görmenin yarattığı hayal kırıklığı ve bunun doğurduğu tepkidir.

Bu ilk bölümü yine Yük. Müh. Bahaeddin Elgiz’in Yük. Müh. Rahmi Güran ile ilgili iki yakınması ile noktalayalım:

“Aziz meslektaşlarım, Rahmi Güran’ın bu meslek fanatizmi, maalesef ardından gelen kuşaklarda görülmedi, yeteri güçte gösterilmedi” [7]

“Değerli ağabeyimiz Rahmi Güran 8 Eylül 1973 günü aramızdan ebediyen ayrıldı. Toprağa verildiği gün, kabrinin yanında yalnız bir vefalı meslektaşımızla bir dostu ve imam ile iki hafızdan başka kimsenin bulunmamış olması, bizlere büyük bir ihtar ve ceza olmalıdır.

Meslektaş zincirimizin bu derece çürüklüğü, başlamış olan manevi fırtınalar önünde teknelerimizin tutunamayacağına acı bir örnektir.”
 [8]


(Pendik Tersanesi’nde çalıştırılmak amacıyla yurtdışına eğitime gönderilen ama Tersane’nin temel atma törenini bile göremeden emekli olan 40 mühendisin öyküsü ile 50’lerden sonraki gelişmeler, ikinci bölümde yer alacak)



[1] Bahaeddin Elgiz, Pendik Tersanesi İle İlgili Şahsi Anılarım, GEMİ MECMUASI, Sayı 36, Temmuz 1969
[2] Ali Bozoğlu, Pendik Tersanesi ve Süleyman Demirel, KaptanHaber.com, 1 Nisan 2015
         http://www.kaptanhaber.com/kose-yazisi/100937/pendik-tersanesi-ve-suleyman-demirel.html

[3] Bahaeddin Elgiz, İstanbul’da İlk Türk Tersanesi, GEMİ MECMUASI, Sayı 1, Nisan 1955
[4] Ord. Prof. Ata Nutku’nun İstinye Tersanesi’nin taşınmak istenmesi üzerine dönemin Başbakanı Adnan Menderes’e yazdığı 22 Ocak 1957 tarihli mektuptan... Aktaran: Yük. Müh. Aydın Eken, Ord. Prof. Ata Nutku: Türk Gemi İnşaatı Endüstrisi ve Mühendislik Eğitiminin Öncüsü, İTÜ Vakfı Yayını, 2013
[5] Ali Bozoğlu, Kıvılcım Gittiler Ateş Döndüler, KaptanHaber.com, 17 Haziran 2013
        http://www.kaptanhaber.com/kose-yazisi/100807/kivilcim-gittiler-ates-donduler.html

[6] Bahaeddin Elgiz, a.g. makale, GEMİ MECMUASI, Sayı 36, Temmuz 1969
[7] Bahaeddin Elgiz, a.g. makale, GEMİ MECMUASI, Sayı 36, Temmuz 1969
[8] Bahaeddin Elgiz, Yük. Müh. Rahmi Güran, GEMİ MECMUASI, Sayı 53, Ekim 1973





4 yorum:

Adsız dedi ki...

Abdullah Demirdoven dedi ki...
Sn.Tansel Timur
Bu yazı dizinin ile ülke gemi yapın sanayisine ve tarihine yaptığınız ve yapacağız katkı çok önemli takdir edilecek bir çalışma ve ders niteliğinde aktarimdir.Emeğinize sağlık.Gemi yapan adamlar adına teşekkür ve şükranlarımı sunarım ..
DENIZ-DER Başkanı
Abdullah DEMİRDOVEN
25 Ağustos 2016 19:02

Adsız dedi ki...

Abdullah Demirdoven dedi ki...
Sn.Tansel TİMUR
Ülke gemi inşa sanayisine hem tarihi hemde ders niteliğindeki yapmış olduğunuz ve devamim geleceğini gördüğüm bizler için özel yazı dizisi için emeğinize sağlık diyorum.
Gemi yapan adamlar adına teşekkür ve şükranlarımı sunarım.

Denizcilik ve Tersane Mensupları Derneği Başkanı.
Abdullah DEMİRDOVEN
25 Ağustos 2016 19:08

Adsız dedi ki...

Abdullah Demirdoven dedi ki...
Sn.Tansel Timur
Bu yazı dizinin ile ülke gemi yapın sanayisine ve tarihine yaptığınız ve yapacağız katkı çok önemli takdir edilecek bir çalışma ve ders niteliğinde aktarimdir.Emeğinize sağlık.Gemi yapan adamlar adına teşekkür ve şükranlarımı sunarım ..
DENIZ-DER Başkanı
Abdullah DEMİRDOVEN
25 Ağustos 2016 19:08

Adsız dedi ki...

Değerli dostum,iyi ki varsınız .İnsanlarımız bazı gerçekleri sizler gibi mesleki eğitimi ile araştırmacı kişiliği olanlardan öğrenebilme şansına sahipler. Tabii ki bunları anlama yetisine sahip olmak da gerekiyor. Eline, kalemine sağlık değerli arkadaşım.

Korer ÖZBENLİ
Genel Sekreter
Mersin Deniz Ticaret Odası