TAKSİM’e Nereden Bakmalıyız?

Gemi Mühendisleri Olarak, TAKSİM’e Nereden Bakmalıyız?

İstanbul halkının kentine, kültürüne, tarihine sahip çıkma refleksinin başlattığı; ardından ortaya çıkan gelişmeler nedeniyle hem kapsamı hem de alanı genişleyen, deyim yerindeyse “üç beş ağaç” için olmaktan çıkıp, çok geniş kapsamlı siyasal taleplere ulaşan ve ülke çapında yaygınlaşan “hareketlilik” bu gün bir haftaya yaklaşıyor.
Gerek çeşitli yazışmalardan, gerekse kişisel gözlemlerden ve bazı kanallardan ulaşan çeşitli bilgilerden, Taksim’de Gezi Parkı’nda ve Bağdat Caddesi başta olmak üzere kentin birçok alanında gerçekleşen eylemlere meslektaşlarımızın da büyük ilgi gösterdiği görülüyor, anlaşılıyor.
Bu durum, bir taraftan “gemi mühendisi olarak Taksim’e nereden bakmalıyız; Taksim’in neresinde ve nasıl olmalıyız?” sorusunu akla getirirken; bir diğer taraftan da bu soruya yanlış yanıt vermemek için, “gemi mühendisleri daha önceleri Taksim’in neresindeydi?” gibi bir sorunun yanıtını doğru verebilmeyi gerektiriyor.
*   *   *
Kısa ve net olarak şunu öncelikle söylemekte yarar vardır ki; gemi mühendisliği mesleğinin, gemi mühendislerinin ve mesleki kuruluşlarının tarihi, bir mücadeleler tarihidir. Bu yazının ayrıntılarla boğulmaması için kısa başlıklarla ve mümkün olduğunca özet olarak belirtmek ve hatırlatmak gerekirse;
·    Cumhuriyet döneminin ilk gemisi GÖLCÜK Tankeri’nin yapılabilmiş ve donatılabilmiş olması, “bu ülkede gemi yapılamaz” diye özetleyebileceğimiz bir anlayışa karşı ülkemizde mesleğimizin kurucusu büyük insan, büyük hoca Ord. Prof. Ata NUTKU’nun inanılmaz mücadeleleri sonucunda gerçekleşmiştir. Ardından gelen ATAK mayın gemisi de bir anlamda bu mücadelenin devamı niteliğindedir.
·    KARTAL Araba Vapuru’nun hem kendisinin hem de indirildiği kızağın ve kızakta kullanılan “kızak yağı”nın yapımı, bir avuç mühendisin dönemin koşulları açısından önemi büyük bir “imkansızı başarma mücadelesi”nin sonucudur. Bunun da en önünde Ata NUTKU vardır.
·    Gerek diğer meslek disiplinlerinin önde gelenlerine gemi mühendisliği mesleğinin anlatılması ve kabul ettirilmesi suretiyle Gemi Mühendisleri Odası’nın, gerekse devlet kuruluşlarının ikna edilmesi suretiyle Türk Loydu’nun kuruluşu, ayrı bir mücadeleler bütünüdür.
·    1964’de kurulan Türk Loydu’nun kendi denizcilik idaremiz tarafından ancak 1983’de tanınmış olması ve bu süre boyunca hem GMO ve Türk Loydu’nun, hem de çeşitli kademelerde görev yapan gemi mühendislerinin çabaları, ayrı ayrı yazılması gereken hikayelerdir.
·    Önceleri “bu ülkede gemi yapılamaz” anlayışını yerleştirmeye çabalayanların bu konuda yanıldıkları çeşitli örneklerle ispatlanıp çabaları sonuçsuz kalınca, her seferinde “acil ihtiyaç” gibi bir bahanenin arkasına saklanarak yurt dışından gemi alımına yönelmeye çalışmalarına karşı yürütülen sayısız mücadele örneği de, ayrıca hafızlarda ve GMO arşivlerindedir.
·    Pendik Tersanesi’nin yapımı sırasında, “tersaneyi biz yapamayız” anlayışını alttan alta yaymaya çalışmak suretiyle tersanenin yabancı tekellere peşkeş çekilmek istenmesine karşı; GMO’nun “teknik gücümüz kendi tersanemizi yapmamız için yeterlidir” çıkışı ve ardından bunu ve buna ek olarak  motor fabrikasını da gerçekleştirmek suretiyle GMO’nun haklılığını dosta düşmana kanıtlayan meslektaşlarımız, mesleğimizin tarihindeki yerlerini çoktan almışlardır.
·    Yakın dönemde ve birkaç yıl öncesine kadar önce Alaybey, ardından Haliç ve Camialtı Tersaneleri’nin kapatılması için muhtelif parti ve koalisyon iktidarları döneminde başlatılan bütün girişimlerin, GMO’nun her alanda (mahkemelerde, salonlarda ve sokakta) kararlı ve ısrarlı mücadeleleri sonucunda başarısızlığa uğratılmış olduğu da bilinmekte ve anımsanmakta olmalıdır.
·    Yakından izlemiş olanlar, Türk Loydu’nun Paris MoU’nun “yüksek performans” listesine yükselmesinin, AB direktifleri kapsamında “onaylanmış kuruluş” sıfatı kazanmasının; gerek IACS üyeliği, gerekse “AB tanınırlığı” konularında aldığı büyük mesafenin, hangi çabaların ve içeride/dışarıda hangi mücadelelerin sonucu gerçekleşebildiğini bilirler.
Hiç kuşku yok ki, hemen ilk akla geliveren bu örnekler, sayısız başka örnekle de zenginleştirilebilir; pekiştirilebilir. Ama az önce bu bölümün hemen başında da değindiğimiz gibi, bu yazının amacı -aslında çok da gerekli olduğuna gönülden inandığım halde- geçmişin bazı olaylarını ve ayrıntılarını genç meslektaşlarımıza aktarmak değil.
*   *   *
Meslek topluluğumuzun çok ihtiyacı olduğundan hiç kuşku duymadığım “geçmişin doğru bilinmesi” konusunda geçtiğimiz günlerde çok önemli bir kitap yayınlandı. Alır almaz bir solukta okuduğum kitap “Türk Gemi İnşaatı Endüstrisi ve Mühendislik Eğitiminin Önderi Ord. Prof. Ata Nutku” adını taşıyor. Kitabı yayına hazırlayan değerli meslektaşım Yük. Müh. Aydın EKEN ile maddi-manevi ve arşivsel-belgesel katkılarıyla kitabın elimize ulaşmasında büyük emeği olduğunu bildiğim değerli hocamız ve büyüğümüz Prof. Dr. Reşat Baykal’a ve emeği geçen, katkı veren her kişi ve kuruma şükranlarımı sunuyorum.
Sayelerinde gemi mühendisliği mesleği, bir “başucu kitabı”na kavuşmuş; mesleğimizin önemli  eksiklerinden biri kapatılmış oldu. Kitaptan, “insan” olarak, bu ülkenin bir “birey”i olarak ve “mühendis” (özellikle gemi mühendisi) olarak öğreneceğimiz çok şey var. Bir bölümünü bizzat yaşadığım, çoğunu da önceden bildiğim, duyduğum halde, tekrar tekrar okuyorum ve bu kitabın, fakültelerimizin daha birinci sınıflarından itibaren ders olarak okutulması gerektiğini kesin bir dille ifade etmek istiyorum.

Burada ve bu yazının konusu ile ilgili olarak; Ata Hoca’nın kitapta yer almayan -birbirlerine de oldukça benzeyen ve bir anlamda birbirlerini tamamlayan- iki anısını aktarmak gerekiyor:
Anılar GMO’nun farklı tarihlerdeki iki ayrı toplantısında yaşananlar ile ilgili. Ne yerini, zamanını ne de konusunu net olarak hatırlayamıyorum. Oda Genel Kurul toplantılarından biri ya da bir Teknik Kongre olabilir; konusu da o günlerin gündeminde yer alan İstinye Tersanesi’nin kapatılması ya da benzeri başka bir olumsuz gelişme olabilir.
Birincisinde mesleğimiz açısından olumsuz sonuçlar doğurması söz konusu bir işlem ya da karar veya gelişme ile ilgili olarak; salonda önlerde oturan ve o dönemde çok önemli bir akademik-idari görev yürüten -üstelik sözünü hiçbir şekilde sakınmamakla da ünlü- bir diğer değerli hocamıza, bir başka meslek büyüğümüze hitaben ve kürsüden eliyle de işaret etmek suretiyle “Bey, bey… Oturduğun koltuktan ses ver, o koltuğun hakkını ver” diye bağırmıştı.
İkincisinde de kendisini dinleyen gemi mühendisleri topluluğuna “Şimdi oturup toplantı yapmanın zamanı mı, tersaneleriniz kapatılıyor; gidin mücadele edin?” diye seslenmişti.
*   *   *
Az önce bir bölümünü sıralamaya çalıştığım örnekler ve Ata Hoca’dan aktardığım bu iki anı kırıntısı, “mücadele”nin gemi mühendislerinin “gen”lerinde yer alan bir özellik olduğunu gösteriyor. Böyle bakılınca da gemi mühendislerinin bu gün yapması gerekenin ne olması gerektiği hemen anlaşılıyor: Camialtı ve Taşkızak Tersanelerinin yok edilmesi suretiyle ve sözüm ona “Haliç Yat Limanı Projesi” adı altında “Okmeydanı Rantsal Dönüşüm Projesi”nin denize açılan kapısını gerçekleştirerek rantın katlanma çabasına karşı, mesleğimizi, geçmişimizi ve tersanelerimizi savunmalıyız. Bunun için tersanelerimize sahip çıkma mücadelemizi, geniş kitlelerin TAKSİM GEZİ PARKI’nda somutlanan; kentine, kültürüne, tarihine sahip çıkma mücadelesi ile birleştirmeli ve zenginleştirmeliyiz. Yaklaşık 6 asırdır üretim gerçekleştirmeye devam eden ve bu açıdan dünya üzerinde başka bir örneği bulunmayan en değerli dünya endüstri mirasının; Sayın Başbakan’ın uygun gördüğü ifade ile “maalesef” ortadan kaldırılmak istenmesinin -hem de bunun Tersane-i Amire’yi kuran Fatih’in İstanbul’u fethinin 560. yılının kutlandığı bir törende açıklanmış olmasının- ne anlama geldiği; kentine, kültürüne, tarihine meraklı insanlara gemi mühendisleri tarafından anlatılabilir, anlatılmalıdır. İstanbullular ve yurttaşlar “topçu kışlası” adı ve bahanesiyle sözüm ona “tarihi ihya etme” iddiasının samimiyeti konusunda ancak o zaman doğru bir fikir sahibi olabilirler.
*   *   *
Bugün Gemi Mühendisleri olarak -her türden GDM(*)’nin yaygınlaştırmaya çabaladığı anlayışa kapılarak- Taksim’e sahip çıkmadığımız takdirde, yarın tersanelerimiz ve mesleğimiz için mücadelemizde kimseleri yanımızda bulamayacağımızı; iş kazalarının ardından günah keçisi yapılıp tutuklanan meslektaşlarımıza ilişkin bir kaç örnekten biliyoruz.
*   *   *
Daha önce de kısaca yazdığım gibi 1 Haziran Cumartesi günü “deniz teknolojisi mühendisliği” konusunda GMO yönetimi tarafından düzenlenen toplantıya, bunları söylemek ve “yüreğimizi Taksim’deki yüreklerin yanına atalım” demek üzere gitmiştim. Zamanımın kısıtlılığı nedeniyle erken çıkmak zorunda kaldım; toplantının başlamasındaki gecikmeye ek olarak gündemin açıklanmasının da uzun sürmesi yüzünden, söylemeyi amaçladıklarımı söyleyebilmem mümkün olamadı.
*   *   *
O toplantının gündeminde yer alan konu(lar) hakkında da söylenecek, yazılacak çok şey var; ama bugün sadece Hoca’mızın feryatlarını günümüze uyarlayarak tekrarlamakla yetiniyorum:
Meslek onurumuzun ayaklar altında olduğu; tersanelerimizin elden gittiği; mesleğimizin ve mesleki kuruluşlarımızın ağır tahribata uğradığı bu günlerde; oturmanın, “toplanma”nın değil,  mücadeleyi yükseltmenin zamanıdır.
Aksi durumda ne olması gerektiği ise Ata Hoca’dan aktardığım ilk anıda Hoca’nın ifade etmeye çalıştığından anlaşılmalıdır.

(*) GDM: genetiği dönüştürülmüş mühendis   

Hiç yorum yok: